Hiç çevrenizdeki herkes, tüm bedbaht ve beceriksiz hallerini sizin üzerinize yıkmaya çalışıyormuş gibi oldu mu? ya da var oluşun içerisinde bir yerlerde kuytu bir karanlıkta hiçliğe karışmak isterken otomatik lambanın tepenizde sinir bozucu şekilde yandığını gördünüz mü?
Sizi diğer herkesin menfaat ve rızalarına uyarlamaya çalıştıklarını,
her adımınızı samimiyetsiz ve iki yüzlülükle atmanız gerektiğini telkin ettiklerini hissettiniz mi? Bütün bunlar iç dökme ya da acıtasyon değil, sormak istediğim şeyler var.
Aslında soruyorum hepsini de, tatmin edici cevaplar alamıyorum, pekala o halde ben de buraya günlük yazarım.
Bazen tasavvufun ütopik masalları ilgi çekici olabiliyor, sen anlatmadan seni anlayan şeyhler - ermişler - falan.
Yemin edebilirim
çoğu insan ne yaptığının, ne yediğinin, baktığı şeyin şuuruna varamıyor. Hayır yani, ne yapmalı? kendi içerisinde fırtınalar koparken bir insan, nasıl olur da dışarıda aptal ilan edilir.
Lanet düşünceler, lanet düşünenler dolu dünyamız. Dışarıda kapitalist, evde faşist, yalnızken muhafazakarız.
amına koyayım arkadaşlar böyle psikolojinin ben.
Az önce
artık annemin, birilerine benim hakkında mahcup olmak istemediğine dair dilek ve şikayetlerini dinledim, biliyor musunuz ? ne yapacağını bilememezlik kronik bir rahatsızlık. Sefilliğin bile en azından ahlakı olmalı, şu yaşımda dalgınlığım ve işe yaramazlığımla ünlendim.
Kendime yetecek kadar, huzurla çalışıp,
fazlalık olmaktan kurtulmalıyım. Çabalıyorum
daha küçükken benden umudu vardı insanların ben, bilim adamı olacaktım falan hatta. Daha az salaktım küçükken,
odaklanmak için çabalıyorum bulunduğum yerdeki insanlara kendimi sevdirmek, biraz olsun fazla şefkatle yüzüme bakılsın diye yaranmaya,
Zamanın içinde zararsız, anonim yaşayanlardan biri olmaya çabalıyorum.
Başım ağrıyor,
ceylan kadar ürkek, Hitler kadar arsızım.
Durduk yere gülüyorum
Eskiden uzaylılara fena halde tabi olmuştum diyebilirim, dünya dışına gidip bir de oralarda utanma isteğim beni fantastik bir akıncıya dönüştürmüştü.
Gelmediler tabi,
ben de inanmayı bıraktım. Çocukluk işte
Dostoyevski olsa
Dostoyevski yok.
Burjuvanın getirilerinden bir güzel faydalanan elit güruh, ve biz varız. Haydi kürek mahkumları !
yüklenin işleyen çarklara.
Aklıma, yolu uzatıp eve geç gittiğim
Nazım abiyle konuştuğum zaman geldi bak.
Aslında biraz baksalar
anlattıkları kadar işe yaramaz, dikkatsiz, beceriksiz, adam olmaz, laftan anlamaz biri değilim. Ama en ufak şeyde düzeltmeye çalıştıklarımı da alıp hepsini suratıma çarpınca elbette sersemliyorum.
Şimdi soruyorum, bu sürekli tekrarlanırsa ne olur? hatasız olmak diye bir şey zaten yok arkadaş onu biliyoruz.
Tek sorun geçmiş hatalarının unutulamayışı.
Herhangi bir Van Gogh tablosuna girip sonsuza kadar boş boş bakmak istiyorum.
Zaman, sol frame gibi dostum.
bir o kadar hızlı parlayıp, aynı hızda sönen ;
tutmayan başlıklarız.
hızla.
Bi şiir dinledim bu gün,
"Seni sevmek" diyordu,
Harlem’de mavi gözlerle sarı saçlarla
Pretoria’da simsiyah bir vücutla dolaşmaktır.
Bazen umutla doluyorum
sanki farklı bir dünyada yaşıyormuş, farklı bir evren görüyormuş gibi hissediyorum.
boşver sayın okuyucu, şarkı dinleyelim.
Yoldan Geçenler
Yoldan geçenler, geçenler...
Düşünceli hallerini izleyerek zamanı geçiriyorum
Yaralı vücutları içinde telaşlı adımlarıyla
Geçmişleri attıkları adımlarda gösteriyor yine de kendini
Şüpheyle izlerken Pan'ın oyununu anlıyorum
Maskeli yüzleriyle onlardan iğreniyorum
Zamana uygun bu rol yapış…
Geçecek, geçecek… geçecekler.
En son gelen, kalacak geriye...
Çocuk sadece kutlama yapmayı düşünür
Gerçek şu ki; bunun etkisi, zihninde hiçbir düşünce sistemine başvurmadan gerçeği olduğu gibi kabul edebilme yeteneğinde yansıyor
Sonbahar geldi bile, daha dün yazdı mevsim
Zaman şaşırtıyor beni, hızlanıyor gitgide
Yaşımdaki rakamlar bu hayal ettiğim aylara getiriyor beni
Geçecek, geçecek… geçecekler.
En son gelen, kalacak geriye...
Her ay farklı döngülerde oynanır,
Beni zaman içinde hareket ettiren
bu girdaplar komik aslında..
Bir halden bir hale bocalıyorum amansız bir şekilde
Bu zamanlarda denge bulmaya çalışıyorum,
İnsanlar üzerindeki her yargı
Bana izleyecek bir yön sunuyor;
İçimde özgür olmamı engelleyen şeyleri
değiştirmem için…
Sesler, hareket eden dünyanın penceresinde
Özgür kılıyor ve gösteriyor kendini..
Geçişim (osmoz) içinde dans eden vücutlar
Kayıyor, titriyor, serseme dönüyorlar ve
Karşı konulmaz bir şekilde çekiyorlar birbirlerini
Bu zamanlarda (ifade için) kelime bulmaya çalışıyorum
Hissettiğim her bir duygu
Söylenmemiş olanı ifade etmeyi istememi sağlıyor…
Ve bu zavallı uykudaki hayatlarımızda olması gereken; adalet…
Geçecek, geçecek… geçecekler.
En son gelen, kalacak geriye... Zaz
Boynu eğile kalka adım atarken, matarasında kalmış olan bir kaç damla suyu yudumluyordu. Yalnız olduğunu düşündükçe, Ahter'in kafasını bir sağa bir sola uyuşuk bir biçimde sallaması kendine getiriyordu onu, yaşlı gölgesi gece vakti düşüyordu toprağa.
Yaslanabildiği kadar yaslandı hörgücüne, ve iki elini kafasının arkasında birleştirip yıldızları izlemeye başladı. Tüm galaksileri seçebilecekken ruhu,
Yorgunluğun ninnisiyle derin bir uykuya daldı,
Deve başını eğe kalka ilerlerken..
Bizim ev uzakta uzakta
sabır dağlarının ardında
altın ovalar’in
boş çöllerin ardında
suyun obur tarafında
yorgun dalgaların
sedir ormanlarının ardında
uykudaki bir rüyada
mavi okyanusun ardında, armut bahçelerinin
üzüm bağlarının öbür tarafında
arı kovanlarının arkasında
bulutların ötesinde
özlemimizin
ıslak caddelerin
ve yağmurun
ve denizin ardında
evimizde hikayeler var
vişne ve antep fıstığı var
sıcak kahkahaların arkasında
yorgun insanları var
evimizde mutluluk
havuzunda balıklar var
sokaklarında top oyunu
ve güzel kedileri var
bizim ev sıcak ve samimi,
duvarlarında eski fotoğraflar var
yazın balkonda oynarken deniz kenarında çekilmiş
ve yağmurun altında
elde bir bavul boğazlar düğümlenmiş
güzel ve samimi insanlardan ayrılırken var.
—-—
Doyacak kadar aşın varsa,
başını sokacak bir damın,
insanoğluna kulluk etmiyorsan,
başkasının sırtında değilse geçimin,
tamam, güneşli günler içindesin.
- Ömer Hayyam
—-—
ای دل تونه اى زر ازهستى آگاه
بنشين و مكن هرزهدر آيى هر گاه
هر جا كه رسى اول منزل آنست
راهيست بسى در از و عمر ى كوتاه
Ey gönül! Sen varlık sırrını bilmiyorsun;
Otur ve sürekli saçmalayıp durma.
Vardığın yer, ilk menzil orasıdır;
Çok uzun bir yol; fakat ömür kısa.
---
bir de hava soğuk, sen üşütme.
----
Çocuk yaşta kaybettiği misafirini özleyen mahmur bakışlı bir parkın hasreti, sonbaharıyım.
Tiz kahkahaların yapraklarını titrettiği günleri özleyen vakur ağaç kökleriyim.
Ben toprağım ;
Sevdiklerime kavuşmak için dua etmekten korkuyorum.
Hızla geçen resimler kadar anlam ve etki taşıyorum ancak. İleriye dönük planlarım ya da umutlarım mı var?
eskiden idealist düşünüyor, ideolojik ağlıyordum.
Şimdi o da yok, uhreviyen bir hiç olmanın nutuk çekilesi boşluğunu yaşıyorum.
Hiç ses çıkarmadan varlığını belli eden sizi seviyorum
Bir sürü kötü son düşündüm nazım abi.
Hiç biri iyi bitmiyordu
Anlatamadığımız hisleri, anlamadığımız şeylerin anlatması ne ironik.
....
Kimsesizlik