Konuya başlamaktansa direk giriorum haberiniz ola!
Bu hiç de iç açıcı olmayan tabloda benim dikkat çekmek istediim husus aslında esnafın, özellikle taksimdeki dükkanların sahiplerinin yaşadıklarıdır... eli palalı caninin özelinde oluşan ruh haline yorumlarım aşağıdadır...
Konuya mağdur edebiyatıyla yaklaşmıycam; hayır. Bunu yandaş medya fazlasıyla gezi eylemcilerini karalama siyaseti üzerinden yapıyor, görünen o ki yapmaya da devam edecek.
benim asıl tartışacağım konu "esnaf ne kadar haklı, ne kadar mağdur?" sorusu çerçevesinde olacaktır.
gerçek şu ki: Taksim'de esnaf zor durumda. Kışın işyerini zarzor çekip çeviren, her şeyi yaz aylarına bağlayan gezi esnafı, bu yaz olaylar sebebiyle gerçekten zor anlar yaşamaktadır... bunu söylerken küçük burjuva düşkünü olduum düşünülmesin... meseleye sınıfsal bakacaksak, zaten o işletmelerde bir çok insan da işçi olarak çalışıyor. onların da mağduriyeti söz konusu. Okuduum bir yorumda gördüüm "onlar da sistemin kölesi, sermayenin uşaı olmasınlar o zaman" şeklindeki yüzeysel anlayışı, bir çok kişi ne yazik ki paylaşıyor. Burada önemli olan, ülke ekonomisi, kapitalist zenginleşme arzusu diil; önemli olan birilerinin evine ekmek getirebilmesini içeren gayet insancıl bir durum. Bunu göz ardı eden herhangi bir yorum ya çok eksik ya çok dar görüşlü ya da hümanizmden yoksundur.
Taksim esnafı, örneğin kızılkayalar, ekmeini şimdiye kadar taksimi mekan bellemiş, hükümetin politikalarını beğenmeyen ve gezi olaylarında da alana çıkmış vatandaşlardan kazanmıştır ekseri. Bu husus da lök taşı gibi ortadadır. Eylemci "benim sayemde ekmek yiyosun, şimdi de destek ver" talebinde bulunmuştur haklı olarak. Halihazırda birçok esnaf da belediyenin baskıcı uygulamalarından bunaldıı için zaten gezideki eyleme, kendi isteiyle koşulsuz destek vermiştir. Destek vermeyenler ise olanlardan korkmuş ya da bizzat devlet mekanizmaları tarafından korkutulmuştur. Kızılkayalar apayrı bir örnektir ve gerei neyse insanlar bireysel kararlarıyla gerçekleştirir.
Burada önemli olan, direnişe destek olmuş birçok esnafın artık destek veremeyecek hale geldii gerçeidir. Ailesinin karnını doyuramayan, günü gelmiş senedini ödeyemeyen esnafın olayların uzamasına tepki duyması benim açımdan gayet insani bir durumdur. Hele ki, taksime kendi kararıyla gitmekle, taksimde zorunlu olarak bulunmak iki farklı ruh hali meydana getirecektir doğal olarak. hiç bir eylemci kendi ruh halini, esnafın da paylaşmasını bekleyemez. Böyle bir beklenti sistemi iyi okuyamamak olacaktır.
Çocuklarda çok sık görülen bir savunma mekanizmasıdır genelleme; her beyaz önlüklüyü doktor sanmak gibi. Bu açıdan bakıldıında eylemcilerin her dükkan sahibini eli palalı olarak algılaması doğru deildir.
Kaldı ki benim gözümde asıl sorumlular, devlet mekanizmasını düzgün işletemeyen, işletmeyen ya da tam tersi işleten yerel ve merkezi yöneticilerdir. Polis güçleri, gerekmedii halde orantısız güç kullanırsa ve olaylara şiddet bulaşırsa burada sorumlu şiddete maruz kalan diil, şiddeti tırmandıran, toplumu geren eylem ve söylemlerdir. Gezi direnişçisiyle esnafı karşı karşıya getirenler kendilerini bir adım geri çekip olayları manüpüle etmektedir. Palalının salıverilmesi bunun en uç örneidir... Gazdanadam festivalinde kadıkötdeki büfeler, seyyar balıkçılar ve tekel bayileri eyleme tepki göstermediyse bu polisin orada bulunmayışıyla, olayların tırmandırılmayışıyla açıklanabilir ancak. üstüne üstlük kadıköy esnafı muhtemelen o gün hayatındaki en büyük satışı yapmıştır. ben gözlerimle şahidim buna...
Sonuç olarak, tepki gösterilmesi gerekenler, ne sıkıntı çeken esnaf ne de eylemcilerin taksimdeki varlııdır... asıl sorumlu, esnafı eylemcilerle karşı karşıya getirenlerdir bana göre.
Unutmamak gerekir ki kimse devrimi başkası için yapmaz... Devrim kişinin kendisi içindir... kimse devrimini başkasına dayatamaz... dayatılan her devrimin sonu diktatörlüktür...