One Piece içerisinde ziyadesiyle güzel kesitler barındıran sağlam bir manga/anime. Burada One Piece'i uzun uzadıya anlatmanın lüzumu yok sanırım. Aşina olanlar bilir; bilmeyenler ve merak edenler ise boş vakitlerinde izlerler.
Ben burada, vakti zamanında ziyadesiyle tesiri altında kaldığım bir kısmını, yani Mock Town'ı kendimce yorumlamaya gayret edeceğim, müsaadeniz ile...
Evvela buradaki "savaşım"ın altında "idealizm" ve "realizm" vardır. Yani "İdealizm vs. realizm" kapışması dersek kimse bize küsmez sanırım.
Ortada "korsanlar kralı" olmak hayaliyle yanıp tutuşan, çoğu korsan gibi "One Piece"in peşinde olan genç bir korsanın (Luffy), bir "pub"da (kalabalık - sosyal yığın; birlik olmaktan mahrum olan ahmak sosyal yığın), hayallerin, "gökyüzü adası"nın ve One Piece'in herzeden ibaret olduğunu, One Piece diye bir şeyin esasen olmadığını, bunun "ahmak ve sergüzeşt korsanların" bir afyonu olduğunu ileri süren bir korsan (Bellamy) tarafından hakir görülmesi, "dövülmesi" ve "New Era", yani yeni dünya düzeninin hakim olduğu çağa vurgu ve atıf var.
Bellamy'nin o "pub"da Luffy'ye sataşması ve Luffy'nin bu sataşmaya mukabele edeceği esnada Bellamy'nin bu durumun bir "kavga"dan ziyade "imtihan" olduğunu ileri sürmesi ve korsanlar kralı olma hayaliyle yanıp tutuşan Luffy'nin buna istinaden "durması" ve kendinden esasen "zayıf" olan korsanların bulunduğu o "pub"ı yakıp yıkmaması (bakınız: şiddet tu kaka ) ve orada herkesin; yeni dünya düzeniyle yönetilen; bu düzenin hakim olduğu "yeni çağ"ın kölesi olan "zayıf", yani "iradesiz" korsanların gözü önünde "dayak" yemesi son derece manidardır.
Önceleri olay zincirini takip eden biz izleyiciler, ister istemez Luffy'nin ( yani ana karakterin) orada, o "ahmak"ların gözü önünde dayak yemesine anlam veremiyor, (bakınız bize dayatılan şeylerden biri de budur: "ana karakterin" dayak yememesi, yani ana karakterin "güçlü olması gerektiği" düşüncesi vs. Boktan Hollywood filmleri bu tarz ana karakter tiplemeleriyle doludur.) bu durumu yadırgıyoruz ister istemez. Fakat Bellamy, daha doğrusu animenin/manganın yaratıcısı olan Oda sensei tarafından onun ağzından bu durumun esasen bir "kavga" değil de "test" olduğu bizlere "çıtlatılıyor" ve bundan kelli dayak yeme hadisesi de anlam kazanıyor. (Burada dediğim gibi olayın "imtihan" olduğu bildiriliyor ve bunu esasen Bellamy değil, onun ağzından Oda sensei söylüyor bizlere. Yani bu "test"i, bu ahmak tiplemeler üzerinden bize sunan Oda senseidir dersek fena olmaz. Zira Bellamy; ekibi ve oradaki sosyal yığın, Luffy ve ekibini alaşağı, tarumar ve madara ettiğini sanan; fakat ilerleyen kısımlarda kendilerinin alaşağı, madara ve tarumar edilecekleri, görünüşlerle yetinen, olayların derinine nüfuz edemeyen, sathi -"gösteriş" ve "gösteriş budalalığı" ne güzel türetilmiş kelimeler, sizce de öyle değil mi:}- ve ahmak tiplemelerdir.)
Orada Luffy ve ekibini alaşağı ettiklerini sanan, "yeni çağ"ın, yani bu "düzen"in kölesi olan, birlikten; birlik olmaktan yoksun olan yuhalayıcı, dalkavuk, ahmak "sosyal yığın" ise pornografinin tesiri altındadır. (Buraya bir parantez daha açmayı lüzumlu buluyorum; modern zamanların sömürüsü altında kalanlar; yani insanların geneli pornografi denilince aklına müstehcenliği, 70'li yıllardan kelli tavan yapmış olan porno film sektörünü getiriyor. Bu düşünce tarzı da muhtelif dayatmalar sonucu hasıl olmuştur. Pornografi müstehcenlikten ibaret değildir. Orada ahmak sosyal yığının yaptığı gibi "birilerinin", başka birilerinin dayak yemelerini, şiddet görmelerini hayvani bir hisle seyretmesi ve bundan haz alması pornografiktir. Mesela basit bir örnek vermek gerekirse; "okul" dediğimiz salak ortamlarda bu hadise sıklıkla yaşanır: birilerinin birilerini dövmesi ve başkalarının da olaya (şiddet) müdahale etmeyip izlemesi, seyirci kalması... İşte pornografi budur. Sadizmdir, Marquis de Sade'dır; acı çeken bir kimsenin karşısında "mastürbasyon" yapmaktır. Yeni Dünya'nın, Yeni Çağ'ın köleleri pornografinin tesiri altındadır.)
"Dayak yemiş", "madara olmuş" bir biçimde olan Luffy ve Zoro'yu pub'dan çıkaran Nami, Karasakal ile karşılaşır ve her şey o zaman daha da netliğe kavuşur: olay idealizm ve realizm kapışmasıdır.
(Yeni dünya düzeni çerçevesinde yönetilen "yeni çağ"da takdir edersiniz ki, hayallere yer yoktur. İnsanlar önüne ne sunulursa onu yerler ve yaparlar. Birlik olmaktan yoksun ahmak sosyal yığınların ensesine vurulur ve lokmaları alınır.
One Piece'teki Grand Line'ın yarısının Yeni Dünya olarak adlandırılması ve orada "yeni çağ"dan dem vurulması, takdir edersiniz ki tesadüfi değildir. Ortada manidar bir vurgu ve atıf vardır.
İnsanların bu aptal düzene ayak uydurmak mecburiyetinde kalması, bu düzeni kanıksaması, bu düzene alışması, bu düzeni hasleti yapması ve hayal kurmalarının, ideallerinin engellenmesi, buna kasıtlı olarak gem vurulması... vs. ziyadesiyle tesir edici şeyler.)
Karasakal Nami'ye neden yüzünde "kaybetmiş" bir ifade olduğunu; Luffy ve Zoro'nun esasen savaşımı kazandığından bahseder. Luffy ve Zoro yeni çağın düzeni tarafından köleleştirilen o "ölü insanlar"ı görür ve "sabrederler". Yani olay o ahmak Bellamy ve ekibiyle sosyal yığını Luffy'nin bir güzel pataklaması değildir. Onlar zaten köleleştirilmiş, sürüleştirilmişlerdir; yalnızca güce ve erke taparlar. Onlar ölü insanlardır: "i see dead people".
Test, daha yaşıyor iken ölen insanları, Yaşar Yaşamaz'ları görmek ve sabretmekten oluşur.
Asıl "taşaklı kısım" ise "görünüş"lerden kelli başlar:
Japonlar idealisttir. Japonlar ve Almanlar'daki idealizme her zaman hayran kalmış, gıpta etmişimdir. Düşünsenize adamlar iki dünya savaşında da yeniliyor, tarumar oluyorlar, amma hala ayaktalar ve deli gibi çalışıyorlar.
Neyse, son olarak Oda'nın vakti zamanında mangasında paylaşmış olduğu Willy Karen'e ait bir sözü paylaşayım ve noktayı koyayım ben de:
"İnsanların hayal edebildikleri her şey, gerçekte birer olasılıktır."