The Big Lebowski

Sinema ile ilgili her şeyi bu bölümde paylaşıyoruz.

The Big Lebowski

Mesajgönderen Peruklu Sfenks » 25 Oca 2014 01:02

facebook
twitter
gplus

The Big Lebowski, ekseriyet tarafından "komedi" filmi olarak telakki edilip izlenilen; fakat esasen "komedi"nin ötesinde olan, bambaşka bir filmdir.
Filmde Saddam Hüseyin bile var, öyle söyleyeyim:

Resim

Bu film hakkında aşağıda paylaşacağım yazı ve eleştiri bana ait değil, ziyadesiyle sevdiğim bir arkadaşıma aittir. Filmi önceden izlemediyseniz okumayın, artık bazı şeylerin ayırdına varabilecek kıvama gelmiş bir birey olduğunuzu düşünerek bu tür lüzumsuz uyarıları yapmaktan nefret ediyorum aslında ancak her ihtimale karşı gene de yapmış bulunalım, ondan sonra "neden spoiler koymadın ki başına yaaa benn dee safff gibii okuduuummm yazıyıı" demeyin :!:

The Big Lebowski. Sarsıcı, yıkıcı bir film. İçinde yaşadığımız dünyanın 2 saate sığdırılmış konsantre bir özeti. O kadar konsantre ki, film bittiğinde yarattığı patlamanın tesiri izleyiciyi darmadağın ediyor. Dünyadan aldıklarını, kendi yarattığı dünya içinde yeniden gözler önüne sererek, yine bizi bize gösteren büyülü bir film. Hoş, aslında her sanat eseri biraz bunu yapar. Coen biraderler The Big Lebowski filmiyle, bir sanat eserine atfedilen ‘büyüklüğü’ yaşamın orta yerinden geçen omurgaya sımsıkı sarılarak yakalıyorlar. Böylelikle film, bu omurganın asalakları olan tüm yaşama ait kavramları yüksek bir ustalıkla işleyerek, izleyicisine, onun hayattaki rolünü ve durduğu yeri sorgulatan mükemmel bir anlam bütünlüğüne erişiyor.

Filmde karakterlerin çok sıkı fakat derinleştirilmeden işlenmiş oluşu, olan bitenleri gündelik yaşamın birer kesiti olarak izleme olanağı sunuyor. Film kendisini, gerçekleşen karmaşık olayların karakterler arasında neredeyse eşit etkileşim/bağlantılarla dağılımıyla 'Dude'un başına neler gelecek acaba?’ ekseninde izlenme tehlikesinden başarıyla sıyırıyor. Olaylar zinciri, izleyenin zihnini karıştırır gibi olduğu anlarda Dude’un ve diğer karakterlerin farklı repliklerle yinelediği ‘it's a complicated case’ benzeri cümleler, izleyicinin yardımına koşuyor ve onu filmi ‘gerçek’ bir zemine oturtma kaygısından sıyırarak, olan-biteni ‘sadece izlemesini' öğütlüyor. The Big Lebowski, ‘gerçeği’ arayanları en başından beri kendi sürreal dünyasına davet ediyor.

Film, çölde rüzgârla sürüklenen bir çalı yumağını takip eden görüntüler üzerinde bir anlatıcının sesinden ‘The Dude’un (Jeffrey Lebowski) hikâyesiyle açılıyor. Çöl - Los Angeles ve deniz kıyısı rotasını izleyen çalı, bize filmin akışı hakkında çok önemli ipuçları veriyor; doğal ve kurak bir yaşamdan (sanayileşmemiş/modernleşmemiş/kötü işlenmiş/vahşi batı/köy toplumu) başlayarak, Los Angeles caddelerine (modern dünyaya) oradan da denize (özgürlük, gerçek değil; asıl yaşam) ulaşarak son bulan minik bir gezinti...

Dude’la tanışıyoruz; bir süpermarkette (deniz kıyısı planının hemen ardından, izleyicinin karşısına çıkan ürünler, markalar, modern yaşam; Los Angeles) oldukça salaş ve rahat giysiler içindeki Dude’un (moda karşıtı, umursamaz; just a ‘Dude’) 0.65$ için çek yazarak bir karton süt alışına tanık oluyor ve çok kısa süre içinde Dude karakteri hakkında oldukça fazla bilgiye sahip oluyoruz. Anlatıcının Dude’un bir ‘anti-kahraman’ olduğuna yaptığı vurgu/övgü (‘cause what’s a hero?’ starlık (stardom), hayranlık (fandom) ve kahramanlık/rol-modellik kavramlarına olan bu kısa sorgu filmde daha da derinleştiriliyor) ve kasiyer kızın Dude’un kılığını/varlığını yadırgayan bakışları televizyondan gelen George Bush’un Körfez Savaşı ile ilgili sözleriyle tamamlanıyor: ‘... with them all for a collective action. this will not stand. this will not stand, this aggresion against Kuwait.’ Filmin bundan böyle neden söz edeceğinin zemini hazırlanmış oluyor: insanın modern hayat karşısındaki ‘yaşama savaşı.’ (human nature vs. modern life)

Resim

Hikâye, porno film yapımcısı Jackie Treehorn’un adamlarının Dude ile Jeffrey Lebowski (Big Lebowski) arasındaki isim benzerliği yüzünden (dezenformasyon, manipülasyon, cehalet) Dude'un evindeki halıya işemeleriyle başlıyor. Big Lebowski ve Jackie Treehorn, sistemin en tepesinde bulunan ve devletle iyi ilişkiler içinde olan patronları/oligarkları temsil ediyor. Dude’u evine çağırdığında öğrendiğimiz üzere Big Lebowski’nin başkanı olduğu vakıf (foundation) ise belki de filmde metafor olarak kullanılmamış tek öğe. Oligarklar tarafından sıklıkla kullanılan ‘pislik örtücü’ (bir ‘halkla ilişkiler’ elemanı) işleviyle filmde yerini buluyor. Ortada hiçbir zaman olmayan 1 milyon $’ın (para, güç, zaaf, korku, kullanma aracı, boş vaad) varlığından şüphe edilen anlarda devreye girerek olan bitenleri karmaşık hale getiriyor.

Dude’un halısına işenmesindan sonra gelişen olaylar, kapitalizmin ‘insanı’ nasıl sömürdüğünü, özellikle de en berbat işlerini gördürmek için onu nasıl kullandığını anlatıyor. Kapitalizm, ‘kendi karısını geri getirmesi için’ (Bunny Lebowski) dahi insan kullanmayı seven ruhsuz bir canavar olarak ortaya çıkıyor; (Dude: “You look for the person you benefit." -Lenin). En zayıf noktasından yakalanarak “her life is in your hands” gibi insani bir sebebe inandırılan ve buna hayır diyemeyen Dude, isyana ortak ettiği arkadaşları Walter ve Dooney ile beraber, tuzağa düşürülüyor. Onların ‘fucking amateurs’ olmalarına ve bunu bilmelerine rağmen, kullanılmalarına engel olamıyorlar. Tecrübeleri, zekâları, hatta Vietnam gazisi olmaları dahi ‘sistemin gücü’ karşısında çuvallamalarının önüne geçemiyor. Kaba kuvvet ise (bir motosikletliyi haklama planı, silahın yola düşerek kendi arabalarını vurması ve ağaca toslaması) isyan için yanlış bir seçim oluyor. İlerleyen zamanlarda bir şeylerin yanlış gittiğini fark eden Dude ise artık çok geç kalıyor, boynunda asılı olan ‘büyük telefon’ (Big Brother) sürekli çalıyor, Dude’u izliyor, Dude’u istiyor.

Dude’un evindeki halının yerine, Big Lebowski’nin malikânesindeki (çalının yolculuğundaki Los Angeles) halıyı alarak evine sermesi, öncelikle Dude için yaşama sebebi olan (üslup, onur, özgürlük, insan hakları vb.) kavramların üzerine sistemin işemesi anlamına geliyor. Buna baş kaldıran, kabul etmeyen Dude ise Big Lebowski’nin evindeki halıyı alarak kendi evine seriyor, böylelikle kendisini sistemden tüm gücüyle soyutlama çabasında olmasına rağmen, sisteme bir yerinden bulaşmış oluyor. Bu halıyı alarak evine sermesi, isyan anlamına geliyor ve bunu öğrenen sistem Dude’u yok etmek istiyor.

Şömine başındaki ikinci Lebowski-Dude konuşmasında, ister sağlıklı, ister engelli olsun, başarı/para/doğru/hedef/güç gibi kavramlara bağlı bir taş kafalı ile sadece yaşamaya çalışan bir ‘ahbap’ arasındaki diyaloğa tanık oluyoruz. Dude’un ‘bir erkeğin testislere sahip olması gerektiği’ yorumu ise erkek egemen dünyaya ve erkeğin tek baş edemediği/yok sayamadığı/söz geçiremediği kavramın/nesnenin penisi (fallus) olduğuna dikkat çeker. Bunny'yi geri getirmek için yola çıkmasının altında da büyük ölçüde bu dürtü yatar. Karısının kaçırıldığını söyleyen birisine ‘this is bummer’ demesi ise, yani bunun yalnızca o an kullandığı uyuşturucunun etkisini bozan bir iş olduğunu söylemesi, nihilist karakterinin ve eş anlamda ‘sisteme ait olan her şeyi’ manasız bulmasının doruk noktasıdır.

George Bush’un televizyonda Irak’a karşı ‘kolektivist’ hareketi destekleyen konuşması, iş sisteme karşı olan savaşa geldiğinde tam tersine döner; sistem; kardeşlik, dostluk, aşk, sevgi, beraberlik, birlik olmak gibi kavramları yıkarak varlığını koruyabilmek için, Dude’un özellikle 'yalnızlaştırılmış birey' (Yabancılaşma teorisi) olmasını ister. Dude ‘we’ dediği her an, korkutularak sindirilir.

Filmin büyük bir çoğunluğuna ev sahipliği yapan bowling salonu, halkın yaşam alanı oluyor. Bowling oynayanlar sistemce sömürülen, sürüleştirilmiş halkı, bowling salonu çalışanları işçi ve köylü sınıfını, hiçbir zaman bowling oynarken görünmeyen ama sürekli olarak salonda zaman geçiren Dude ise halktan, insanlıktan yana ve fakat onlar gibi olmayan, kendi dünyasını, üslubunu yaratabilmiş sıradışı bir kimliği temsil ediyor. Bowling toplarının sürekli yuvarlanması, labutları aynı şekillerde devirmesi (strike, tamahkârlık, küçük insanlar) halkça yaşanan hayatın oldukça sıradan, tek tip oluşunu anlatırken, labutları yerine koyan mekanik sistem (bkz: Modern Times; Charlie Chaplin) ise tüm bu sıradanlığın arkasında/gizli insan yapımı (human-made) bir düzenin olduğunu anlatıyor. Bowling salonu, diğer bir ifadeyle, filmin başındaki çalının yola çıktığı çöl olmuş oluyor.


Filmde en önemli rolü üstlenen ‘pornografi’ kavramını doğru anlamamız, filmin tüm örgüsünü ve karakterleri tanımlayabilmemiz açısından oldukça önemlidir. Pornografi kavramı, modern dünyanın sömürüsünün doruk noktasını simgeleyen güçlü bir metafor olarak filmde kullanılıyor. Porno filmlerde oynayan herkes sistemce ‘öpülen’ kişileri gösterirken, diğer kişilerin porno filmlere olan tüm tutum ve davranışları kişilerin bu sömürüye olan bakış açılarını ve sistemle olan ilişkilerini açıkça ortaya koyuyor. Mesela; Dude, Jeffrey Lebowski’nin kızı olan Maude Lebowski’nin kendisine izlettiği porno filmdeki tamircinin gerçekten tamir yapacağını sanıyor. ‘Johnson’ın ne olduğu konusunda hiçbir fikri yok. Dude, porno nedir bilmiyor. ama ‘*’ kelimesini de ağzından eksik etmiyor. Bu çarpıcı ayrım, Dude’un aptal ya da saf olmadığını ve pornonun filmdeki anlamını açıkça gün yüzüne çıkarıyor. Aslında pornografi yerine buna pekâlâ doğrudan ‘cinsel ilişki’ de denilebilir; zira filmde cinsel ilişkinin olduğu her yerde patron-köle ilişkisi vardır.

Önemli Karakterler:

Resim

Bunny Lebowski: Jeffrey Lebovski’nin karısı. Nemfomanyak, para düşkünü bir gecekondu kızı. Zengin kocasından daha fazla para koparabilmek için bir porno film yapımcısıyla (Jackie Treehorn) anlaşarak kendisi için fidye istetir. (kara para ilişkileri, para için her şeyi yapan insanlar)

Resim

Maude Lebowski: Jeffrey Lebowski’nin kızı. Bir gece aniden Dude’un evine adamlarıyla gelerek annesine hediye ettiği halıyı alır ve Dude’u ‘öper’. Dude’un ‘büyük penisi’ Maude’un onu ‘öpmesi’ için ona göre yeterli bir sebeptir. Maude, Dude’u iğfal eder. Daha sonra Dude’un spermlerini doktoruna kontrol ettirerek onaylatan Maude, Dude’dan hiçbir izin isteme gereği görmeden ondan spermlerini ‘alır’. (etik meselesi)
Maude karakteri üzerinden son yılların yeteneksiz, ahmak ve kokuşmuş sanat camiasına da ağır bir gönderme vardır. Maude ve benzerleri, feminizm dalgası üzerinde nereden geldikleri ve ne yöne gittikleri belirsiz kadın sanatçıları ve sadece kendilerine meşgale olsun diye sanatçı sıfatını (tıpkı Lebowski gibi ‘zor kullanarak’) taşımakla içlerindeki boşluğun önüne geçme sevdasındaki sanatçıların aslında birer taş kafalı olduklarını sert biçimde ortaya koyar.

Resim

Brandt: Jeffrey Lebowski’nin yardımcısı. Oligarkların dalkavuklarını (günümüz medyası, parti yandaşları vb.) simgeler. Brandt’in gay oluşuysa filmdeki pornografi kavramı ışığında ele alındığında, onun da ‘kendini öptürenlerden’ olduğunu bize gösterir.

‘Öpülmeyenler’ sadece oligarklar, devlet ve onun kolluk kuvvetleridir.

Resim

Walter, Jesus ve Dooney: halktan/çölden karakterlerdir. Dünyayı şekillendiren ve sistemi besleyen iki majör kavram olan milliyetçilik ve din kavramları Walter ve Jesus karakterleriyle ele alınır. Dude’un bowling salonunda Jesus’un iyi oynadığını söylemesi üzerine, Walter’ın ‘yeah, but he's a fucking pervert, dude.’ demesiyle; ‘din’in bireyin tüm pisliklerini örtme amaçlı kullanılması, bireye büyük bir özgüven bahşetmesi, sosyo-ekonomik anlamda onu olduğundan daha üst bir seviyeye çıkarması (mor, şaşalı giysiler, din gösterişi, 'kitsch') durumları kusursuz bir biçimde özetlenir. (Jesus: ‘nobody fucks with the jesus’)

Resim

Walter ise, ‘milliyetçilik’ kavramının hayatta nasıl bir anlam kazandığını gösterir. Mesela Walter, kahve içtiği cafe'de garsonu tersleme, yüksek sesle konuşma ve benzeri hakları büyük bir özgüvenle kendisinde bulur. Aşırı milliyetçi oluşu, Walter’ı, zeki birisi olmasına rağmen, rasyonel düşünceden her zaman mahrum bırakır.

Resim

Dooney, The Good Dooney, ise halk kanadının diğer bir üyesi, dude ve walter’ın arkadaşıdır. dooney, sürüleşmenin ve korkaklığın getirdiği ahmaklaşmanın sembolüdür. Son derece saf ve iyi birisi olmasına rağmen bunlar bu düzen içinde hayatta kalabilmesi için yeterli değildir. Dooney, sistem karşısında kendisini geliştirememiş olmanın, rasyonel düşünceden uzak oluşunun faturasını authoban grubu üyeleriyle bir kavga sırasında (faşizm) hayatıyla öder. Varlığı, ancak öldüğünde hissedilir.

Bu üç karaktere bakarak, Sergio Leone’nin (bkz: The good, the bad and the ugly) filmine de bir gönderme olduğunu söyleyebiliyorum. Bu filmde ‘halk tarafından’ yok edilerek cezasını çeken karakter ‘the bad’ olurken, The Big Lebowski’de belki de en ‘iyi’ olan Dooney yok edilen karakter oluyor. Sistem için ‘the bad’ olan Dude ise hayatta kalıyor. İki filmi tersten bir mukayeseye sokabiliyorum.

Maude’nin adamlarıyla Dude’un evine yaptıkları baskın sırasında Dude’un bir yumrukla bayıltıldığında gördüğü rüyada Dude, Maude’yi Jeffrey’nin malikânesinden aldığı ve üzerinde uzanmakta olduğu halının üzerinde uçarken görür. Kendisi de, uçarak değil yüzerek (ıslaklık-seks), kendisini takip etmektedir. Maude’den hoşlandığı ve o anki halinden de epey hoşnut oluşu suratındaki ifadede açıkça görülür. ardından bir anda elinde beliren bowling topunun ağırlığıyla yere/karanlığa hızla düşüşü ve yüzünde oluşan panik ifadesi öncelikle Maude’yle arasındaki sınıfsal ayrımın bilincine erişine (zengin kız-fakir erkek), sonrasında Maude’nin kendisini ‘öpmesi’ ile yaşadığı ejekülasyon sonrası depresyona ve Maude’nin ‘işini bitirip çekip gitmesine’ işaret eder. Bu okuma ilk bakışta anlamsız gözükse de, yaşanan cinselliğin sembolik daha doğrusu yarı-gerçek olmasıyla anlam kazanır. Başka türlü Dude’un Maude’nin evine yaptığı birinci ziyarette, sperm kontrolüne gönderilmesi bir açıklığa kavuşamaz. Koyu bir ‘feminist’ olan Maude, diğer ifadeyle ‘erkeğe eş değer’ bir figür olan Maude, baygın halde yatan Dude’u ‘öpmeden’ oradan ayrılmış olamaz. Dude’un büyük penisine hayran olmuş ve ondan bir çocuk sahibi olma ihtirasına bürünmüştür. Bununla beraber, Dude’un penisine söz geçirememesini yeniden hatırlar ve bowling oynayanların neredeyse tamamının erkek olduklarını da buna eklersek, feminizm vs. erkek egemen dünya bahsinde oldukça sıkı bir açılıma varırız...


İlk ‘rüyasında’ sadece maude tarafından öpülen dude’un ‘büyük namı’ kulaktan kulağa yayılmıştır. Porno film yapımcısı Treehorn’a yaptığı ziyaret sırasında gelen telefonda Dude’un kendisine ‘borcunu’ penisiyle ödeyebileceği bilgisi ulaşır (arayan yüksek ihtimalle Maude’dir, rüyâda da yer alır). Treehorn’un gözleri parlar. Bu rüyada Dude artık Dude değil ‘The Dude’dur. Porno yıldızı yapılmış ve yüzlerce kadına ‘öptürülmüştür’.

Bu iki rüyayı destekler nitelikte üç metafordan daha bahsetme gereği duyuyorum:

1- Özel dedektif Brother Seamus:

Resim

Bunny’nin ailesi tarafından Dude’u izlemekle görevlendirilmiş özel dedektif Brother Seamus ve filmde kovboy kostümüyle görünen anlatıcının Dude’a: ‘bir şey söylememe izin ver. tarzına hayranım. her taraf adına da oynuyorsun.herkesi idare ediyorsun. mükemmel bir işçilik.' + anlatıcının: 'do you have to use so many cuss words?’ demeleri esasen tüm bu olan bitenler sırasında Dude’un mütemadiyen ‘öpüldüğünü’ ve ünlü bir porno yıldızı yapıldığının altını çizer. Dude, bu sözlere bir anlam veremez çünkü kendisinin düştüğü bu durumdan bi'haberdir... Dude, ‘bilinçsiz’ (unconscious) ve oldukça da ünlü bir porno yıldızıdır.



2- white russian vs. bira:


Resim

Film boyunca Dude’un elinden neredeyse hiç düşürmediği white russian kokteyli sütle hazırlanmaktadır. Süt, beyazdır. Dude içkisini hazırlarken sütü koklar. İçtikten sonra bıyıklarında beyaz bir süt lekesi kalır. Barmenden bir keresinde “give me a caucasian" diyerek white-russian ister. ‘caucasian’ kelimesiyse ‘cocaine’ kelimesine fonetik olarak çok benzemektedir.

Peki bunun bir ehemmiyeti var mı? Bana kalırsa var.
Resim

Paul Thomas Anderson’un Boogie Nights filminde porno film sektörünün perde arkası tüm çıplaklığıyla anlatılır. Bu sektörde ‘cocaine’, motordur. Dude’un bilincini yitirdiği anlar sıklıkla white-russian içtiği anlara denk düşerken, Threehorn’un elinden içtiği white-russian sonrasındaysa artık tamamen bilinçsizdir. Bunun yanısıra white-russian, bu şekilde okunsun ya da okunmasın, filmin sürreal atmosferinin baş oyuncusudur. Dude’u diğerlerinden ayrıştıran, dude’un sakin ve soğukkanlı karakteriyle özdeşleşen mükemmel bir art-direksiyon unsurudur. Dude, sistemle başını belaya sokmadan önce yalnızca marihuana ve bira içmektedir. Sınıflar ayrımı-çatışması ve Dude'un 'değişimi' white russian vs bira+marihuana (çiçek çocuklar, 68 kuşağı) ile sembolleştirilir. Filmin ‘fan’ları tarafından Dude’un resmi içkisi olarak kabul gören ve büyük sempati toplayan white russian, ne yazık ki, Dude’un içkisi değildir. Filmin de üzerinde durduğu ‘hiçbir şey göründüğü gibi değildir’ temasını destekleyen trajikomik bir aldanmadır. Coen biraderler, bir taşla birçok kuşu vurmuştur...

3- oje:

Bir sahnede Dude, bowling salonunda tırnaklarına oje sürmektedir.
Resim

Dude’dan kesinlikle beklenmeyecek bu hareket bize oje kullanan diğer iki kişiyi anımsatır: Bunny Lebowski ve Jesus. Burada oje, çok öpülenlerin bir alameti farikası ve ‘zorla benzeşmek’ kaygısı (moda, marka tutkusu vb.) olarak yorumlanabilir. Dude oje sürdüğü esnada, bir porno yıldızıdır.

Resim

The Big Lebowski’de nihilist olarak nitelenen herkesin aslında nihilistlikle bir ilgilerinin olmadığını da eklemek isterim. Bunlardan Jackie Treehorn, ki nihilist olduğunu söyleyen Dude’dur; porno film yapımcısıdır, yani oligarklardandır. Nihilist olduğundan hiçbir şekilde söz edilemez. Yine filmdeki karakterlerce nihilist oldukları sanılan authoban adlı eski müzik grubu, yeni porno film oyuncularının durumuysa Bunny Lebowski’nin durumuna denk düşer. İyi müzik yapmalarına rağmen piyasa müziği yaparak para kazanma hırsıyla sanatlarından ödün veren müzisyenlere benzerler; o kadar öyledir ki, grubun solistinin sevgilisinin ayak parmağını dahi keserler. Bizi burada ilgilendiren nokta, Dude’un ve arkadaşlarının bu kişileri nihilist sanıyor oluşlarıdır. Sebebi de ancak sıkı bir medya eleştirisiyle örtüşebilir. Evet; hiçbir şey, göründüğü gibi değildir.

Resim
Buradaki albüm kapağına dikkat: Dude'un sonradan rüyâsında yer almasına vesile olacak olan ve bir ayakkabı satıcısı olarak karşımıza çıkacak olan Saddam Hüseyin'in arkasında bulunan ayakkabıların bulunduğu rafın aya doğru uzanması ve daha sonradan damalı zeminle bezeli olacak olan merdiven sembolü. (bakınız: hiyerarşi, tekamül; Yakup'un Merdivenleri)

Sosyo-ekonomik açıdan bakalım ya da bakmayalım, film bize Bunny’nin sistemin kollarına kendi arzusuyla (conscious) girmiş bir insan olduğunun da altını çizer. Devamlı Dude’un kaderi de tıpkı Fawn Kneutson’un Bunny Lebowski adını alarak iki anlamda da bedenen/fiziken/maddî bütün bir varlığının (existence) kullanılması/becerilmesiyle uyuşur. Sistem, tuttuğunu ‘öper’. Dude da, ürünleştirilir ve ‘The Dude’ olur. Yani sistemi en boşlayan/umursamayan/dışında kalmak isteyen kişi dahi, sistemden kendisini kurtaramamakta, bilinçsiz olarak (unconscious) da olsa kendini sistemin çarkları arasında bulmaktadır. ‘Bunny’ ile ‘The Dude’ arasında hümanizmadan, bilgiden, güzel insan olmaktan doğan bir bilinçlilik ayrımı vardır. Bu ayrımdan dolayı sisteme kendisini ‘öptüren’ Bunny bunu yalnızca para ve seks uğruna ‘bilinçlice’ yaparken, Dude, ‘bilinçsizliğinin’ kurbanı olmakta ve ‘öpülmektedir’. Buna da aldırmayanlar, işte onlar gerçek nihilistlerdir ve her şeye rağmen ‘orada bir yerlerde olduklarını bilmek ve daha da çoğalacaklarını ümit etmek’: güzeldir. (ne diyordu Dude: ‘yeah man, the dude abides.’)

Filmin başından sonuna dek kullanılan The Big Lebowski= Jeffrey Lebowski=Big Brother eşleşmesi filmin anlatıcısının kapanış sözleriyle asıl anlamını bulur; ‘Big’ ünvanı yüreği de penisi gibi büyük olan Dude’a ithaf edilir: Dude, The Big Lebowski’dir.


The Big Lebowski, anlatıcının filmin başında söylediği üzere, Dude’un değil; ‘The Dude’un, daha doğrusu 'öpülen Dude’un hikayesidir. Öyleyse filmin en başında evine gelen iki tane çapulcu gerçekten de Jeffrey Lebowski’nin koskoca malikânesine baskın için yola çıkmış olabilir mi? Akla yatkın değil... Dude siyasi geçmişinden dolayı, sistem tarafından oyuna getirilerek öpülmüştür. Süpermarkette 0.65$ için çek yazması ve çekin üstüne balina resmi çizmiş olması;
Resim

ve bir sahnede küvette dinlediği albümün adının 'Song of the Whale' olması;
Resim
sembolik anlam taşır. 'şüpheli', anarşist bir şahıstır. Yok edilmelidir. Filmin ana hikayesi budur.



"Sistemler rasyonelleştikçe, insan irrasyonelleşiyor."

Resim

Dude ve Walter'ın, Dude'un arabasında buldukları 15 yaşındaki bir çocuğa ait olan ev ödevinden yola çıkarak, çocuğu hırsız sanarak evine gitmeleri ve ardından Walter'ın öfkeyle başka birisinin arabasını parçalaması ve o kişinin de Dude'un aracını parçalaması, aslen Dude'un tıpkı Jeffrey Lebowski ile isim benzerliğinden ötürü başına gelenlere benzer. Dezenformasyon ve cehalet her zaman kaba kuvvetle ve hayal kırıklığıyla sonuçlanır ve evet yine: hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Resim

Paranoyak bir yaklaşımla çocuğun babasının bir western dizisi olan Branded'in senaristi Arthur Digby Sellers oluşu şöyle de yorumlanabilir: Maude'nin Dude'a izlettiği filmde olduğu ve Treehorn'un da dediği gibi 'porno filmler' oldukça gülünç senaryolara sahiptir. Bu yüzden sistem Arthur Digby Sellers'dan Dude için sıkı bir senaryo kaleme almasını istemiştir. Jeneriği western karakterlerle hazırlanmış olan The Big Lebowski, dude'un porno filmidir. yazarı, Arthur Digby Sellers'dır.

Walter'ın dizinin hayranlarından oluşu ve Dude'un ise polis aracında Branded'teki şarkıyı söylemesi de buna eklendiğinde, yeniden sıkı bir medya eleştirisine varılır: Halk medya kanalı ile mütemadiyen kandırılmakta ve öpülmektedir.

julianna.JPG
julianna.JPG (15.05 KiB) 3012 kere görüntülendi


Resim

Jeffrey Lebowski ve ailesi de porno film yapımcısı olarak resmedilmiştir. Maude'un porno filmler konusundaki derin bilgisi bunu böyle düşünmek için yeterlidir. Maude, Dude'u test eden ve nakte çeviren figürdür. Film, oligarkların/sistemin halkı sömürerek/öperek kara para aklama hikayesi üzerinedir. Boogie Nights filminde de rol alan, Julianne Moore (Maude) ve Philip Seymour Hoffman (Brandt)'in filmde Dirk Diggler'a aşık oluşu The Big Lebowski'de aynı karakterlerin Dude'a aşık oluşu ile birebir benzerlik taşır, aynen tekrarlanır. Oyuncu seçimi tesadüfi değildir, porno film sektöründeki ilişkileri anımsatmak adına oldukça bilinçli bir tercihtir. "
En son Peruklu Sfenks tarafından 25 Oca 2014 10:52 tarihinde düzenlendi, toplamda 5 kere düzenlendi.
Resim

Resim

"Dünyaları yok edecek ölüm oldum ben." - J. R. Oppenheimer, Mahabharata; Bhagavad Ghita oluntusu:
Kullanıcı avatarı
Peruklu Sfenks
 
Mesajlar: 456
Kayıt: 14 Tem 2013 19:03
Konum: Київ

Re: The Big Lebowski

Mesajgönderen dervis55 » 12 Ağu 2014 14:59

facebook
twitter
gplus

izlemedim ama bu hafta izlicem guzel yazi sagol
dervis55
 
Mesajlar: 266
Kayıt: 14 Tem 2013 11:53


Dön Sinema
cron