gönderen enigmatic » 16 Ağu 2016 22:49
Allah'a olan inancım, "ilk neden"e dayalıdır.
Evrenin başlangıcı olsa da olmasa da, tüm varlığın nedeni (bana göre) mutlak, zamandan bağımsız, ezeli ve ebedi olan birine işaret ediyor ve buna da Allah diyoruz. RABB diyoruz, (düzenleyen, terbiye eden).
Bunun sonrasında, yeryüzünde hakim olmuş ve varlığını yıllar boyu sürdürmüş bir din olan İSLAM, ve içerisinde barındırdığı kıssalardan tutun, adalet ve iyilik vurgusu, ahlak vurgusu, tüm geçmiş kitaplarda da aynı izleri taşıyor. Ve her biri, birbirini takip ediyor ve güncelleyerek yörelere göre şekillendiriyor. Ama değişmeyen tek şey: DİN. Ahlak, adalet, tevhid, ibadetler vs her şey ortak.
Bu da ilgi çekici zaten. Musa'nın kıssası, Süleyman'ın kıssası gibi birçok kıssayı en eski kaynaklarda (Kurandan önce) bulmanız gayet mümkün. Hatta, Musa kıssası için, "Büyük sargon" yazınız google'a. Beyit var orada, tıpkı Kur3andaki musa kıssasının adı değiştirilmiş hali.
Tüm bunlar bende, "ilk neden"e dayalı olan ALLAH'tan olduğuna itiyor ve kabul ediyorum.
Bakınız? Kurândan herhangi bir ayet vermedim. Zaten Kuranın, o günkü konjonktürel durumunu araştırırsanız, ayetlerin neden geldiğini, ne için geldiğini, hangi olay üzerinde olduğunu anlarsanız o havayı bir koklarsanız, iman etmemeniz imkansızdır. Edebi yönü de ayrı bir dünyadır. Tabi biz şuan o edebi yönüne vakıf değiliz. 610 ve 632 yılında yaşandı ve bitti. Mümkün mertebe koklamaya çalışıyorum.
Şunuda söyleyeyim, sırf şu yukarıda yazdıklarımı geçin, ALLAH RIZASI diyerek, gerek Kur'an olsun, gerek başka şeyler olsun DİN'e dair her şeyi anlatmak için geceli gündüzlü çalışan hocalar, profesörler, insanlar, öğrenciler, hiçbir para, menfaat gözetmeksizin tek çatı altında (yani) ALLAH için, O'nun rızası için birleşiyorlar. Sırf bu konu da benim imanıma yetmektedir.
Ayrıca şunu da eklemeliyim: Allah'tan başka hiçbir dayanağımız, güveneceğimiz bi şey yok. Bu inancı aldığınızda bunun farkına varacak, özgürleşeceksiniz. Dünyadaki binbir türlü kepazaliklere, ahlaksızlıklara, yaklaşmayacaksınız. Ateistlerden tek farkınız, bir Rabbe inanıyor olmanız.
Buradan sonra size bir bölüm aktarmak istiyorum, Mustafa Öztürk'e aittir:
Benim varlık anlayışıma göre varlığımın müsebbibi ve meydana getireni, imkânlarımın asıl sahibi ben değilim. Varlığımı önce ana-babama, onlar da kendi ana-babalarına.... uzayıp gider ve sonunda bir noktaya gelir düğümlenir. İşte tam bu son noktada, tabiat devinip dururken kendi içinden taş, toprak, kaya, su derken bir de kendisini neredeyse ele geçirecek beceriye sahip olan insan diye bir varlık meydana getirmiş deyip ateizmi yeğleyeceksiniz ya da bizim sufilerin vahdet-i vücud ve vahdet-i şuhud nazariyelerinde ve/veya Spinoza gibi Yahudi teologların inanç sistemlerinde de ifade edildiği gibi, tanrı denilen üst varlık bütün varlığı adeta nakış gibi örerek ve varlığın her bir birimine muhteşem sanatından birer iz ve işaret bırakarak insan denen varlığı da meydana getirmiş deyip imanı seçeceksiniz. Ben imanı seçtim, yıllarca varlığın kökünü ve anlamını kavramak için zihnimi perişan ettim ve geçmişte yakın çevremden din adına yaşadığım onca yıpranma ve travmaya rağmen benim varlığımın bir asıl sahibi olduğuna, bu yüzden sahibimi tanımamamın deyim yerindeyse nankör köpeklikten pek farkının bulunmadığına karar verdim. Diyebilirsiniz ki madem sahibiniz Allah, o zaman siz de onun köpeğisiniz. Amenna, ben onun kulu köpeği olmaktan müşteki değilim. Çünkü ona kul köpek olmanın bu varlık düzleminde iyiliği çoğaltmak, insanlarda hoşnutluk hali yaratmak için yaşamak gibi bir ahlaki yaşantı gerektirdiğini öğrenmişim ve bu yüzden de böyle ahlaklı köpek olmaktan hiç rahatsız değilim.
Son olarak, bilimi önemserim, ama insanoğlunun varlıkla ilgili büyük sorularına bilimin cevap verebileceği kanaatinde değilim. Zira sizin de tahsil ettiğiniz tıpta ömrümün yarısını boğuşarak geçirdiğim crohn gibi otoümmin hastalıkların dahi nasıl olup bittiğine cevap bulmaktan aciz kalan bir bilim varlıkla ilgili büyük sorulara nasıl cevap verebilir ki… Daha düne kadar “şu hastalığın tedavisinde bu ilacı kullan” diyen, ama daha sonra, "pardon, yanlış oldu" deyip özür dileyen bilimin bence ilacı olsa, inanın kendi keline sürerdi, ama gel gör ki yok.