Hangi din? Hak ve batıl ayrımı üzerine..

Din ve Felsefe üzerine fikir alışverişinde bulunuyoruz

Hangi din? Hak ve batıl ayrımı üzerine..

Mesajgönderen insan85 » 10 Tem 2013 01:43

facebook
twitter
gplus

Tarihin en büyük mücadeleleri ekonomik kökende yapıldığı kadar bir o kadar da din kökenli olmuştur. Hatta çoğu ekonomik nedenli savaşın da din ile körüklendiği düşünülürse insanoğlunun varoluşundan beri dinin insan hayatında etki bakımından çok kuvvetli olduğu söylenebilir.

Bugün yapılan kapsamlı bir araştırmaya göre dünya nüfusunun %84 ünün bir dine mensup olduğu tespit edilmiş. Bu büyük payın içerisinde yaklaşık %32 sini hristiyan, %23 ünü müslümanlar, % 15 ini hindular, %7 sini budistler , %6 lık kısmını ise yerel inançlara sahip kişiler oluşturmaktadır. İlginç bir şekilde dünyada her alanda etkin olan yahudilik mensupları ise mevcut paydanın %0,2 olarak gözükmektedir. Geriye kalan %16 lık kısmının ise inanç sahibi olmadığı bildirilmiştir.(1)


(2)_http://www.pewforum.org/uploadedImages/Topics/Religious_Affiliation/01_groups.png

Bu linkteki tabloyu mutlaka incelemenizi öneririm.


Bu açıdan bakıldığında dünya nüfusunun yaklaşık %80 inin hayatında dinin yer aldığını görebiliyoruz. Bugün dünyada yer alan başlıca 5 dinin ortak amacının insanoğlunu iyiye ve güzele kılavuzlamak, bu dünyada da ölüm sonrası dünyada da mutlu olmasını sağlamak olduğunu söyleyebiliriz. Buna kendi kutsal kitap veya öğretilerinden de sayısız örnek gösterilebilinir. Dinler sadece bu yönü ile değerlendirildiğinde insanoğluna daha sağlam bir ahlak çatısı sunmaya çalışırken bu yöntemle güzel bir dünya oluşturmayı da hedeflemektedir. Fakat tarih boyunca bir çok 'kötü ' kavramı altında sınıfladığımız hırsızlık, gasp, kasten adam öldürme, tecavüz gibi suçların dünyada yaygınlığının sürmesi ve bunun dine mensup toplumlar içinde de sık olarak görülmesi bilimin ve felsefenin tarih boyunca da sürekli ilgisini çekmiştir. Suç dediğimiz ve toplumsal normca da yanlışlığı kabul edilen bu davranışların dışında bireysel olarak günlük hayatımızda da dedikodu yapmak, iftirada bulunmak, yalan söylemek gibi ahlaksal açıdan kötü kabul edilen eylemler de toplumun erdemsel olarak yükselmesine engel oluyor gibi gözükmektedir. Bu durumda şu soru sorulabilir mi? Bugünkü kaotik ortamda dinlerin vadettiği uygun ortam olmadığı düşünülürse dinler ve onları ulaştırdığı öğretiler de mi yetersizlik vardır yoksa mevcut dinlerin ahlaksal açıdan yeterli olduğu düşünülürse, insanoğlu dinine uyum göstermede samimiyetsiz midir?

Bugün ve daha sonraki yazılarımızda irdeleyeceğimiz konular elbetteki Allah' ın varlığı veya insanın yaratılışının bilimsel ve felsefi delilleri hakkında olmayacak. Bu konunun uzmanlarından yeterli destek alınırsa elbette bununla ilgili de güzel bir çalışma hazırlanabilir. Bu ve bundan sonraki sayılar daha çok Kuran’ ın neden doğru anlaşılamadığı üzerine olacak ve biz Kuran' ın üzerinde bin seneden beri kaldırılamayan tozları kaldırmakla uğraşacağız. Umarız Allah’ın izni ile yazılarımız amacına ulaşır da o tozlu raflardan Kuran’ı tekrar ele alıp üzerine düşünmek mümkün olur.

Bu yazıda başlangıç sorumuz; dinin kaynağı nedir? Daha doğrusu derinlemesine değineceğimiz, dünya nüfusunun neredeyse dörtte birini oluşturan ve ülkemizin de bulunduğu coğrafyada hakim din olan İslam dininin kaynağı nedir? ‘Yüce Allah' ın son peygamber olan Hz. Muhammed aracılığı ile tebliğ ettiği Kuran' ın bizzat kendisi midir ya da Kuran’ın yanında, onu çoğu zaman ikinci plana düşürecek şekilde Kuran'a ortak koşulan kesinliği kanıtlanamayan vahiy dışı kaynaklar mıdır?’ sorusu olacaktır. Bu sorulara verilecek cevap dini anlamadaki yöntemimizin de esasını oluşturacaktır.
Bugün İslam dünyasına bakıldığında İslam dünyasının insanoğlu için lider bir konumda yer almadığını görmekteyiz. Gerçekten de bilimsel ve teknolojik ilerlemeler alanında özellikle son bin yıldan beri hristiyanlık dini ve yahudilerin ağırlıklı olmak üzere diğer dinlerin katkısı daha fazla görünmektedir. Francis Ghiles * Nature dergisindeki bir makalesinde bu durumu şöyle özetliyor:

“Bin yıl önce Müslüman bilimi doruk noktasında iken bilime ve özellikle matematik ile tıbba çarpıcı katkılar yaptı. İslâm dünyası görkemli günlerinde Bağdat’ta ve Güney İspanya’da binlerce kişinin akın ettiği üniversiteler kurdu. Yöneticiler çevrelerini bilim adamı ve sanatçılarla doldurdular. Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlar özgürlük ruhu içinde yan yana çalışabildiler. Bu gün tüm bunlar birer anıdan başka bir şey değildir.”
Diğer yandan Kuzey Afrika ülkelerinden Ortadoğu ve Kafkasyaya uzanan İslam ülkelerinin ağırlıkta bulunduğu coğrafyada hem idari hem ekonomik istikrar yüzyıllardan beri yakalanamamaktadır. Peki burada hangi sebeplerle işler düzgün gitmemektedir? Bugün hristiyanlık ve diğer dinler coğrafyasının özellikle bilimde son 500 yıldır kaydettiği ilerleme yadsınabilecek düzeyde değildir. Bugün hristiyan dünyasında sahip olunan eleştirel akıl İslam dünyasında neden aynı şekilde kullanılamamaktadır? Halbuki Kuran aklı kullanma konusunda apaçık ayetleri vermiştir:

Yunus suresi 100. AYET: Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
Enfal Suresi 22.AYET: Şüphesiz, yeryüzündeki hareket eden canlıların Allah katında en kötüsü, aklını işletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

Bu iki ayet bile akıl konusunda son derece uyarıcı ayetlerdir. Bunun dışında Kuran’ da aklı kullanmaya teşvik eden doğrudan akıl ve düşünmek filinden türeyen kelimelerin geçtiği 60’ ın üzerinde ayet vardır. (3)Buna rağmen İslam dünyası son bin yıldır neden arzu edilen istenilen arzu edilen seviyeye gelememiştir. Halbuki Yüce Allah Kuran’ da şöyle der:

Nur Suresi 55.AYET
‘’Allah; sizin,iman edip hayra ve barışa yönelik iyilikler yapanlarınıza şu vaatte bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç kaynağı yapacak, onların korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Bana kulluk/ibadet edecekler, hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar…’’

Peki böyle bir ayeti söyleyen Yüce Allah’ın sözünün garantisi var mıdır? Elbette vardır Kuran’a tekrar döndüğümüzde

Nur Suresi 60. AYET:
‘’O halde, sabret! Kuşkun olmasın ki, Allah’ın vaadi haktır. İmanı kemale ermemişler seni hafifliğe sevk etmesinler/ seni küçümseyemeyeceklerdir.’’

Peki sözünde duracağını vaadeden ve de doğru yol için cesaretlerden Yüce Allah’ın bu sözüne rağmen bugünkü mevut sorunun kaynağı nedir?

Nur Suresi 55. ayeti tamamlayalım:
‘’…Bundan sonra nankörlük edenlerse, yoldan sapanların ta kendileridir.’’

Görüldüğü üzere nankörlüğün karşılığı bu dünyada sapkınlık olarak geri dönmektedir. Peki nankörlük denirken kastedilen nedir? 'Nankör' ün kelime anlamı Türk Dil Kurumu sözlüğünde ‘Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen, iyilik bilmez’ kelime anlamında kullanılmıştır .(4) Burada yoldan sapanlar ile nankörlük edenler eş tutulmuştur. Ayet iyice incelendiğinde farkedilen şudur: İslamdan önce çeşitli topluluklar dünyada belirli bölgelerde egemen olmuşlar, bu kavimler ayette de geçen ‘öncekinin-birbirinin yerine geçen’(5) anlamına gelen halef kelimesindeki gibi medeniyette birbirlerinin yerine zamanla geçmişlerdir. Allah İslam’ ı beğenip seçtiği din olarak belirtip İslam’ın tekrar egemen olacağı sözünü vermiştir.(*) Fakat buradaki şart son kelimelerde saklıdır;

‘Bana kulluk/ibadet edecekler,hiçbirşeyi bana ortak koşmayacaklar.’

Bu sıradan bir cümle değildir; bugün İslam Dünyasında’ da yaygın olarak kabul görmüş, namazın temel surelerinden birini oluşturan Fatiha suresinin 5.ayeti içinde de özellikle belirtilmiştir.

‘Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.’

Buradaki ibadet kelimesi önemlidir. İbadet Türkçe bir kelime olmayıp, Arapça bir sözcük olan “عبادة - ibâdet”, mastardır. Sözlük anlamı; kulluk yapmak, kölelik etmek, kayıtsız şartsız teslim olmak, itaat etmek ve boyun eğmek demektir.
Bu noktada farkedilen, kelime anlamında da geçtiği üzere şudur; sadece Allah’a itaat etmek. Bu da ancak onun koyduğu hükümlere itaat etmekle olur.Onun verdiği hükümler ise İslam dini için Kuran ile sınırlandırılmıştır
Yine Nur suresi 55. Ayetteki şartlardan birisi ‘hiçbirşeyi bana ortak koşmayacaklar’ ifadesidir. Burada ifade edilen yine Fatiha suresinin 5. Ayetinde ‘yalnız senden yardım dileriz’ ifadesi ile tamamlayıcı olarak desteklenmiştir. Hatta daha dikkatli düşünüldüğünde şirk koşan birisi zaten Allah’a boyun eğmiş de olmaz.

Buraya kadar bağlantılı ayetlere baktığımız zaman bile bugünkü İslam dünyasında dinin yanlış algılanmasındaki ilk hatalarından birinin buradan başladığını düşünebilir miyiz? Yani Allah' teslim olmamak, boyun eğmemek ve ortak-şirk koşmak. Sonuçta insan hem ahirette hem de dünyada rezil olma ile giden bir sapkınlık ve nankörlük sürecine kendi kendini sevk eder olmuştur. Elbetteki, ortalama olarak normal sosyal ve sayısal IQ ya sahip olduğunu düşündüğümüz İslam dünyasındaki milyonlarca insanın toplumlarının lider konumda olamaması çoğunluğun bunu topyekün bilerek yapmasına bağlanamaz. Bu durumda temel sorumuz bu noktada şu olmalıdır:

NASIL ŞİRK/ORTAK KOŞMA HATASINA DÜŞÜLEBİLİR?

1-Kuran' ın anlaşılması için hadisler ve sünnet ile tamamlanmasının gerekli olduğu yanılgısı;
Tüm bu birbirini destekleyen ayetlere, Kuran' ın ahlaki ve akli yönden destekleyici bir çok öğüt içermesine rağmen İslam dünyasının geri kalmasında Kuran yerine Kuran ile çelişkiye düşecek hadislerin İslam dünyasını yanlış yönlendirmesi sebeplerden biri olabilir mi? Bu durumu yine Kuran üzerinden açıklamaya çalışırsak;

Casiye Suresi 6.AYET:
‘’İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah'tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise/söze inanıyorlar?!’’

*dipnot:Kuran bir çok yerde ‘tek din İslamdır’ şeklinde belirtmekte olup bugünkü diğer dinlerin orjinallerinin tahrif edildiğini belirtmiştir. Bu nedenle bu husus yazının şu anki bütünlüğünü bozacağı için üzerinde durulmamıştır.

Tur Suresi 34.AYET:
‘’Eğer doğru sözlü iseler, onun benzeri bir hadis/söz getirsinler.’’

Lokman Suresi 6.AYET:
‘’ İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak için hadis/laf eğlencesi satın alır ve onu alay konusu edinir. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır.’’

Nisa Suresi 87.AYET:
‘’ Allah'tır O, ilah yoktur O'ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir araya toplayacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah'tan daha sadık kim olabilir?’’

Saffat Suresi 154-157.AYETLER:
Ne oluyor size, o nasıl hüküm veriyorsunuz
Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?
Yoksa apaçık bir kanıtınız mı var?
Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı!

KALEM SURESI 36-37.AYETLER:
‘’Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz?’’

Sadece bu ayetlerin ilk anlamlarına odaklandığında farkedilmektedir ki Yüce Allah’ ın sözünün üstünde veya eşdeğer din adına hüküm koyucu bir söz kabul edilmemektedir. Fakat bugün birçok dini konuda Kuran es geçilerek kesinliği kanıtlanamamış hadisler yığınından yola çıkılarak hüküm koyulmaya çalışılmaktadır. Üstelik Allah bu konuda da net uyarmaktadır;

İsra Suresi 36.AYET:
‘’Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.’’

- Bilgi nedir tanımı hususunda bakınız:forumuzda din ve felsefe başlığı altında emre1974_tr 'her bilgi birer inaçtır':)

Maide Suresi 44.AYET:
‘’Biz indirdik Tevrat'ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Allah'a teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hakemlik yaparlardı. Kendini Rabb'e adayanlarla ilim ve hikmette derinleşmiş olanlar da Allah'ın Kitabı'ndan korumakla görevli olduklarıyla hükmederlerdi. Zaten onlar Allah'ın Kitabı'na tanıklardı. Artık insanlardan korkmayın, benden korkun da ayetlerimi basit bir ücret karşılığı satmayın. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.’’
Peki bu kadar açık anlamdaki ayetlere rağmen neden ısrarla aynı hataya düşülmektedir. Kuran ve akılla çelişen çelişkili hadis örnekleri olduğu gibi akla ve Kuran ayetlerine ters düşmeyen muhtemelen Hz. Muhammed tarafından söylenmiş sözler de vardır. Fakat bu sözler ayetlerden anlaşıldığı üzere yine din hükmü yerine geçemez. Çünkü bir başka ayette Yüce Allah peygamberden net olarak şunu istemektedir:

Maide Suresi 49.AYET:
‘’Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belaya çarptırmak istiyor. Zaten insanların birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar.’’

Ve bu ayeti tamamlayan Yunus suresi 15.ayet:
"Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim.

Dolayısı ile akıl ve Kuran ile örtüşen hadis ve sünnet uygulamaları sadece ayetleri destekleyebilir, uygulanabilir ama hüküm olarak asla ve asla ayetle çelişemez ve onun yerine geçemez. Ayrıca ayetler bu kadar açıkken ek bir açıklamaya gerek yok fakat hadisleri ayetlerin önünde tutabilenlerin aklındaki bulutları daha net dağıtabilmek ve hadislerdeki mevcut çelişkilerden bazılarını ve bu duruma karşı Hz. Muhammed' den itibaren başlayan savaş hakkında da kısa bir bilgi vermek istiyorum:

HADİS UYDURMACILIĞINA KARŞI SAVAŞ PEYGAMBER DÖNEMİNDEN BAŞLIYOR:

Burada bir başka noktaya daha değinelim bugün hadis kitaplarının çoğunda –ki en güvenilirlerinden biri olan Müslim’de ve Hanbeli mezhebinin kurucusu İbni Hanbel’in Müsned’inde şu hadis rivayet edilerek; Peygamberin kendi sözlerinin yazımının yasaklandığı rivayet edilir. “Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.”(6) Darimi’ de ise şöyle bir rivayet vardır:‘’Sahabe Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi’’(7) El Hatib’teki hadis şöyledir: “Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve ‘Yazdığınız şey nedir?’ dedi. ‘Senden işittiğimiz hadisler’ (sözler) dedik. Hz. Peygamber; ‘Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.’ dedi”(8)Tirmizi’den de bunu öğrenebiliriz: “Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.”(9)
Peygamberden sonraki dönemde devleti yönetmek amacıyla geçen dört halife de hadis yazımına karşı savaş açmıştır.
Hz Ebu Bekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”(10)Hz Ömer bu konuda daha sert davranmış olup; diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istemiştir.(11) Hadisler, Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: “Kitap Ehli’nin Mişnası gibi Müslümanların Mişnasıdır bunlar.”(12) Hz. Ömer, Irak’a yolculuğa giden arkadaşlarına şöyle demiştir: “Siz öyle bir ülkeye gidiyorsunuz ki halkı arı uğultusu gibi Kuran okur. Hadislerle onları meşgul etmeyiniz ve yollarını saptırmayınız.”(13) Hz. Ömer şöyle der: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” Diğer bir rivayette; “Allah’ın Kitabı’nı asla başka bir şeyle değiştirmem.” Başka bir rivayette; “Ben yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.”(14) Hz. Osman hadis nakledicilerine savaşı devam ettirmiştir: Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı da Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.(15) Hz. Ali de savaşı bırakmamıştır: ‘’Bir gün minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yok etsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”(16) Bir gün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki: “Kurtuluş Kuran’dadır. Çünkü sizden öncekilerin haberleri de sizden sonrakilerin haberleri de aranızdakilerin hükmü de ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. Onu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu Ondan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür. O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”(17)

Aksi düşünüldüğünde yani Hz Muhammed hadislerin yazımına izin verse ve bunları kısmi veya bütün dinin evrensel hükmü olarak kabul etse o zaman dinin kaynağını tam olarak öğrenilmesini isteyen peygamber bunu tam olarak kayda geçirtmez miydi? Üstelik Kuran’ da açıkça yazı yazma, okuma ve aklı kullanmaya dair bu kadar ayet varken, ve o dönemde Kuran’ın emri ile borç ve vasiyetler kaydettirilirken buna rağmen hadis savunucularını bu tür yaklaşıma iten nedir?

2-Resul' a itaat etmek ile ilgili ayetlerin yanlış algılanması;

Araf Suresi 158.AYET:
‘’ De ki: "Ey insanlar! Ben sizin üstünüze Allah'ın resulüyüm. Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır. İlah yoktur O'ndan başka. O diriltir, O ölüdürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmi peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz."

Nisa Suresi 79-80.AYETLER
‘’ İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter.
Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.’’

Nur Suresi 51-52.AYETLER:
‘’Allah'a ve aralarında hüküm vermek üzere O'nun resulüne çağrıldıklarında, müminlerin sözleri sadece şunu söylemeleridir: "İşittik, itaat ettik." İşte bunlardır kurtuluşa erenler.
Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, Allah'a saygı duyan ve O'ndan korkan kişiler, zafere ulaşanların ta kendileridir.’’

Bugün hadisleri ve sünneti bir dini hüküm gibi kabul edenlerin dayandığı ayetlerden bazıları bunlar olarak gösterilmektedir.Ayetlere bakıldığında altı çizili cümlelerden, Kuran dışı vahiy kaynağı savunucularına göre anlaşılan aslında Nisa Suresi’nin 80. Ayetinde özetlenmiş olarak kabul edilebilir. Gayet tabi bu ayetlere dayanarak sünnet ve hadislerin büyük bir kısmı sorgulanmadan dine davet edilip bir hükümmüş gibi de kabul edilir. Fakat böyle bir durumda Kuran’ın en önemli ilkelerinden biri ihlal edilmektedir. O da Kuran’a bütüncül bir şekilde yaklaşılmasıdır.(18) Kuran’ da dikkat edilirse sureler parça parça indirilmiş olup bir suredeki sorunun cevabı bazen başka surede bulunmaktadır. Bu nedenle sadece bağlantılı ayetlere ulaşmadan ‘Ayet cımbızlama’ *metodu ile seçilmiş ayet yanlış yorumlara neden olabilmektedir. Bu ayrıca Kuran’ın ‘ aklı doğru kullanma’ ilkesine de ters düşmektedir. Keza şu iki ayet neden bütüncül yaklaşımda bulunulmasını da destekler niteliktedir:

*dipnot:Bu metod ile akla uymayan ve Kuran’ da yer almayan bir çok hüküm koyucu ayetin bağlantılı ayetleri incelenip akıl ile desteklenmeden irdelenmesi yöntemidir, yani düşünceyi bir şekilde Kuran ayetine doğrulatma şeklidir.(haşa)

Zumer Suresi 23.AYET:
‘’Allah, sözün/hadisin en güzelini, bibirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir kitap halinde indirmiştir…’’
Ve Kuran’ın kafirlere ve hadis uydurucularına karşı en büyük meydan okumalarından biri olan bu ayet de bu durumu destekler durumdadır:

Bakara Suresi 2.AYET
‘’İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için’’

‘Resul’e itaat’ konusunda diğer değinilecek nokta mevcut kavramlara bu bütüncül yaklaşım altında açıklık getirmektir. Alt başlık altında belirtildiği üzere olan ayetler ilk planda peygamberin din adına hüküm sahibi olduğunu gösterir gibidir. Fakat bu durumda şu ayetlerle çelişki meydana gelmesi söz konusudur:

Maide suresi 49. AYET:
‘’Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belaya çarptırmak istiyor. Zaten insanların birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar.’’

Yunus Suresi 15.AYET:
‘’Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim."
Görüldüğü üzere peygamber vahyedilene uyuyor, ve kendisine vahyedilen bizlerin de sorumlu olduğu kaynak KurAn buna gore yaşamını şekillendiriyor. Ayrıca elçi kelimesinin anlamına da değinmemiz şart. Elçi, kelimesinin tam karşılığı ‘resul’ kelimesidir. Peygamber kelimesi ise Farsça kökenli bir kelime olduğu için Kuran’ da geçmez. Bu yüzden Kuran çevirilerinde arapça resul manasına gelen kelime hem Allah’ın elçisi hem de peygamber diye çevirilir. Nebi ise;
Kendisine içinde Allah' ın vahyi olan yani sözleri emir ve tavsiyeleri bulunan kitap indirilmiş olan kişi demektir. Aynı zamanda ‘değeri Allah tarafından yükseltilmiş kişi’ demektir.(19)Hz Muhammed hem nebi hem resuldür. Buradaki ayrım, mana bakımından Peygamber üzerinden yapılırsa şöyle ifade edilebilir; Hz Muhammed peygamberlik görevi verildiği günden itibaren her gün nebidir. Yani nebilik bir makamdır. Yine Hz Muhammed Yüce Allah’ tan vahiylerini aldığı zaman ve bunları iletmekle yükümlü olduğu sure içerisinde Resul’dür. Yani Nebilik bir makam, Resulluk ise bir görevdir. Keza, sadece Nebi kelimesinin geçtiği ayetler incelendiğinde Hz Muhammed’ in bizzat şahsına yönelik ifadeler vardır. (20) Oysa resülün görevi Kuran’ da netleştirilmiştir.

“Resullere apaçık tebliğden başka ne düşer?” (Nahl 16/35)
“Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, bunu yapmazsan onun resullüğünü yapmamış olursun.” (Maide 5/67)
Bu ayetlerde geçen tebliğ etmek kelimesinin anlamı çözülürse resulun görevinin ne olduğu ve ‘resule uymak’ kavramının ne manaya geldiği daha net anlaşılacaktır. Tebliğ kelimesi sözlük anlamı olarak; Arapça’da “ulaştı, yetişti, yeterli oldu ve maksada kavuştu” gibi anlamlara gelen “be-le-ğa” fiil kökünden tef’îl kalıbına sokularak türetilmiş bir mastardır.(21) Terim anlamı olarak ise; “Peygamberlere Allah’tan vahiy mahsulü olarak gelen ilâhî hükümlerin hiçbirini gizlemeden ve ilavede bulunmadan aynısını insanlara bildirmek” şeklinde tarif edilmektedir(22) Bu iki ayet ve benzeri mesajı ileten ayetler düşünüldüğünde(23) Tebliğ vazifesini yapan peygamberler, zorlayıcı yola başvurmadan sadece tebliğ vazifelerini yerine getirmişler ve sonucu Allah’a bırakmışlardır. Zira peygambere düşen, sadece tebliğ yapmaktır(24) Ulaştığımız bilgilere bakarak buradan resullerin sadece tebliğ ile yükümlü olduğu görülebilir. Doğru tebliğ etmekle yükümlü oldukları ise Yüce Allah’ ın vahiyleri yani KURAN’ dır. Buradan anlaşılan din hükmünü koyan sadece Allah’ tır; peygamber değil. Ama Peygamber’in sözleri ve davranışları –bugüne ulaşıp kesinliği akıl ile sorgulanıp- elbette uygulanabilir; ama yine de bu din hükmü yerine geçemez. Çünkü Yüce Allah peygamberi bu konuda uyarmaktadır:

“Eğer o (Muhammed), bize karşı, bazı sözler uydursaydı, onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. Hiçbiriniz de onu koruyamazdınız.” (Hâkka 69/44–47)

Buna rağmen ‘Resule uyun’ ayetleri dışında hadis savunucularının dayandığı ayetler vardır. Fakat bunların da anlamları yanlış anlaşılmıştır. İlgili ayetleri vermek gerekirse;

Nisa Suresi 113.AYET:
‘’Eğer Allah`ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap`ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah`ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.’’

Bakara Suresi 151.AYET:
‘’Nitekim size aranızdan bir resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap`ı ve hikmeti öğretiyor, size daha önce bilmediklerinizi belletiyor.’’

Kasas Suresi 14.AYET:
‘’Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz.’’

Cumua Suresi 2.AYET:
‘’O Allah`tır ki, ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah`ın ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap`ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi.’’

Buraya kadar olan ayetlere dikkatle bakıldığında; Kitap ve hikmet ayrı iki isim geçmesine rağmen ayetlerin berisi okunup düşünüldüğünde ve bütün olarak yaklaşıldığında anlaşılan şu; kitap ve hikmet inmeden once Nisa 113 teHz Muhammed’ i hak yoldan çıkarmaya yeltenenler var. Fakat Yüce Allah uyarıyor ki- ‘ Allah sana kitap ve hikmeti öğretmiştir. Allah’ ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.’ Hz Muhammed Kuran ve hikmet ile aydınlanıyor ve onu şaşırtmaya çalışan grubun ancak kendilerini kandırabileceği ifade ediliyor. Diğer ayete; Bakara 151’ e geçildiğinde Resul’ün ilettiği Kuran ile daha öncesapıklıkta olan toplumun temizlendiği ifade ediliyor, burada yine ayetine hemen devamında eş zamanlı olay var sadece Hz Muhammed’ e değil onun ilettiği vahiyler ile Kuran ve hikmeti öğretiyor. Kasas 14’ te ise Hz Musa’ nın belli bir olgunlaşma seviyesine ulaşınca ona Hikmet ve ilim verdik deniyor. Cumua 2 de ise sapıklık içinde bulunan topluma gönderilen bir Resül’ün Yüce Allah’ tan aldığı Kuran ve hikmet ile doğru yola ulaştırıldığı ve bu yolla toplumun arındırıldığı ifade ediliyor. Buraya kadar olan bu 4 ayetin ne kadar anlamı zorlanmaya çalışılırsa çalışılsın asla burada KURAN DIŞI VAHİY anlamı var şeklinde iddia edilemez. Çünkü Kuran Bakara 2 ayette ifade edildiği gibi ihtilafsız ve apaçık bir kitap. Üstelik bütünlük içinde yaklaşılması ilkesi var. Şu ayetler ilk 4 ayete dair akıllardaki soru işaretini de net olarak silecektir.

Lokman Suresi 2.AYET:

‘’İşte sana, o hikmetlere dolu Kitap`ın ayetleri.’’

Yunus Suresi 1.AYET:

‘’Elif, Lâm, Râ. İşte sana hikmetlerle dolu Kitap`ın ayetleri.’’

Yasin Suresi 2.AYET:

‘’Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur`an`a ki,…’’

Aliimran Suresi 58.AYET:

‘’ İşte bu sana ayetlerden ve hikmetlerle dolu Zikir’den okuduğumuzdur.’’

İlk 4 ayette kullanılan ‘Kuran ve Hikmet’ kelimeleri birbirini pekiştirme manasında kullanılmıştır. Yani o hikmeti, aydınlatıcıyı,ilmi detayları ile yine Kuran’ dan öğreniyoruz. Bu da başından beri tekrarladığımız hükmü tekrar ortaya koyuyor:
’ Allah’ tan başka hüküm koyucu yok’

Yazımızı şu iki ayetle bitirelim:
Yasin suresi 69.AYET
‘’ Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir.’’
İSRA SURESİ 9.AYET
‘’ Şüpheniz olmasın ki bu Kur'an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.’’

REFERANSLAR:
http://www.pewforum.org/global-religiou ... -exec.aspx A Report on the Size and Distribution of the World’s Major Religious Groups as of 2010
http://www.pewforum.org/uploadedImages/ ... groups.png

2:13 ,2:44 -2:73 -2:75 -2:76 -2:170 -2:171 -2:179 -2:197 -2:242 -2:269 -2:282 -3:7 -3:65 -3:118 -3:190 -4:5 -5:58 -5:100 -5:103 -6:32 -6:140 -6:151 -7:66 -7:67 -7:169 -8:22 -10:16 -10:42 -_10:100 -11:51 -11:78 -11:87 -12:2 -12:109 -12:111 -13:4 -13:19 -14:52 -16:12 -16:67 -21:10 -21:67 -22:46 -23:80 -24:61 -25:44 -26:28 -28:60 -29:35 -29:43 -29:63 -30:24 -30:28 -36:62 -36:68 -37:47 -37:138 -38:29 -38:43 -39:9 -39:18 -39:21 -39:43 -40:54 -40:67 -43:3 -45:5 -49:4 -56:19 -57:17 -59:14 -65:10 -67:10 -89:5 -

4 http://www.tdksozluk.com/s/nankor/
5http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.51969ed1913336.85834497
6- Müslim, Sahihi Müslim, Kitab-ı Zühd; Hanbel, Müsned, 3/12, 21, 33
7- Darimi, es-Sünen
8- El Hatib, Takyid
9- Tirmizi, es-Sünen, K. İlm
10- Zehebi, TezkiratulHuffaz 1/3; Buhari l.cilt
11- İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm
12- İbni Sad, Tabakat, 5/140
13- Hanbel, Kitabul Ilel 1
14- El Hatip, Takyıdul İlm; İbni Sad, Tabakat
15- Tahzırul Havas 10b
16- İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm
17- Tırmizi; Darimi
18- http://antispiritualist.blogspot.com/20 ... unmal.html
19-http://www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kur%E2%80%99an%E2%80%99a-ve-gelenege-gore-nebi-ve-resul.html
Nebi = النبيُّ  kelimesi فَعيلٌ veznindedir. Ya nebe’ = نبأ kökünden, “haber veren” anlamında ismi-i fail, ya da nebve = النَّبْوةُ kökünden, “değeri yükseltilmiş” anlamında ism-i mef’ul olur. Birincisinde نبيء’de hemze, ikincisinde de vav  ya harfine dönüştürülmüştür. Kelimenin nebe’ = نبأ ‘den türetildiğini söyleyenler ona; “Allah’tan haber veren kişi” anlamı vermişlerdir (Es-Sıhah ve lisan’ul-Arab نبأ maddesi).
Ragıb el-İsfahânî hemzesiz olanını yani “değeri yükseltilmiş” anlamını tercih etmiştir ve Muhammed aleyhisselamın kendine “يا نبيء الله  = Ey Allah’ın nebii” diye hitap eden birine söylediği şu söze dayanmıştır: “لست بنبيء الله، ولكن نبي الله = Ben Allah’ın nebii değilim ama Allah’ın nebisiyim (Müfredat).” Bize göre doğrusu budur. Çünkü Allah’ın nebisi, Allah’tan haber veren kişi değildir. Haber veren, bir yerden edindiği bilgiyi bir başka yere aktarır. Allah’ın nebileri öyle yapmazlar; Allah’ın kendilerine indirdiği kitabı hem Allah’ın kullarına tebliğ eder, hem de uygularlar.
Kur’an’da, nebe’ = نبأ kökünden türemiş أنبأ kelimesi sadece şu âyetlerde kullanılmıştır.
“Allah Âdem’e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterdi. ‘Doğruysanız, bana şunların isimlerini haber verin” dedi.  Melekler: “Biz sana içten boyun eğeriz. Bizde bir bilgi olmaz; sen ne öğretmişsen odur. Bilen sen, doğru karar veren sensin’ dediler.
Bunun üzerine Allah, “Âdem! Meleklere şunların isimlerini haber ver =  أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِم” dedi. Âdem onlara o isimleri haber verince Allah: “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını bilirim. Neyi açığa vurur, neyi gizlerseniz onu da bilirim” dedi.” (Bakara 2/31-33)
Burada Allah’ın indirdiği kitaptan ve kitabın tebliğinden söz edilmemektedir. Zaten أنبأ kökünden ism-i fail nebi’ = نبيء değil münbi’= منبئ olur. Allah Nebîsine, önceki toplumların haberlerini bildirdiği zaman “… onlara haberini oku! (Bkz. Maide 5/27, Araf 6/175, Yunus 10/71, Şuarâ 26/69)” diye emreder. Bu, Allah’ın verdiği haberdir; onu okuyanın verdiği haber değildir.
20- 66:1----8:67-68-----3:81-82---7:157----33:6
21-İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemalüddin Muhammed İbn Mükerrem, Lisanu’l-Arabi’l-Muhît, Beyrut trs, I,
22-Komisyon, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, TÜRDAV, İstanbul 1981, II, 2114; es-Sabûnî, Muhammed Ali, en-Nübüvvetü ve’l-Enbiya, Dâru’l-Hadis, Kahire 1984, s. 43
23-Mâide, 5/99; Ayrıca bu konu ile ilgili olarak bkz., Al-i İmran, 3/20; Mâide, 5/92; Ra’d, 13/40; Nahl, 16/35, 82; Nur, 24/54; Ankebut, 29/18; Yasin, 36/17; Şuarâ, 42/48; Teğâbün, 64/12.
24-http://web.firat.edu.tr/msoysaldi/Tebligyontemi.pdf
‘KUR’AN’DA TEBLİĞ YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KAVRAMLARIN ANALİZİ’ Doç.Dr. Mehmet SOYSALDI
Bu yazının hazırlanmasında özellikle 3 kaynaktan ağırlık olarak yararlanılmıştır, bunlardan ilki Kuran’I hurafelerden arındırmak üzere ve Kuran’ın gerçeklerini tekrar insanlara ulaştırmayı amaç edinmiş ‘KURAN ARAŞTIRMALARI GURUBU’ dur. Resmi olarak: http://www.kurandakidin.net isimli siteyi okurlarına ulaşmak için kullanmaktadır. İkinci yardımcı aldığım kaynak süleymaniye vakfı resmi sitesi ve vakfın başkanı Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ın internette de yer alan‘Kuran sohbetleridir’. Üçüncü kaynak ise şimdiye kadar okuduğum meallerde akıl ile en çok örtüşen ve Kuran’ı neredeyse Allah’a şükür minumum tahrifle çevirebilmiş olan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk hocamızın mealidir. Allah hepsinden razı olsun ve diğer yardımı dokunan tüm Kuran’ın gerçekliğini adayanlardan da.
insan85
 
Mesajlar: 56
Kayıt: 23 Haz 2013 04:14

Re: Hangi din? Hak ve batıl ayrımı üzerine..

Mesajgönderen insan85 » 10 Tem 2013 01:53

facebook
twitter
gplus

Ayrıca Kuran araştırmaları grubunun 'Hadis niçin dinin kaynağı olamaz' isimli videoyu izlemenizi öneririm:

http://m.youtube.com/watch?v=UXNjduC0SiQ
insan85
 
Mesajlar: 56
Kayıt: 23 Haz 2013 04:14

Re: Hangi din? Hak ve batıl ayrımı üzerine..

Mesajgönderen erdinc1923 » 11 Tem 2013 12:31

facebook
twitter
gplus

yazınızı okudum.
Şahsen beni aydınlattığını ve bakış açımı değiştirdiğini söylemeliyim.
bu kadar akılcı bir eleştiriyi daha önce okumamıştım.
Erol GÜNGÖR vs. birçok fikri önderin İslam meseleleri üzerine tartışmalarını okumuştum. hatta kitabını da...

Çok iyi bir başlangıç yazısı olmuş...
Kaleminize sağlık.
erdinc1923
 
Mesajlar: 1
Kayıt: 10 Tem 2013 11:47

Re: Hangi din? Hak ve batıl ayrımı üzerine..

Mesajgönderen insan85 » 18 Ağu 2013 22:26

facebook
twitter
gplus

KURANDA' ki " hikmet " kavramı üzerine güzel bir yazı. Linkini veriyorum;

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=6358
insan85
 
Mesajlar: 56
Kayıt: 23 Haz 2013 04:14

Re: Hangi din? Hak ve batıl ayrımı üzerine..

Mesajgönderen insan85 » 18 Ağu 2013 22:28

facebook
twitter
gplus

Dinin tek kaynağı Kuran ve Hikmet üzerine;

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=2369
insan85
 
Mesajlar: 56
Kayıt: 23 Haz 2013 04:14


Dön Din & Felsefe