GENEL SORULARIM
1. Gökler ifadesi, birden fazla gezegen vs. olduğundan dolayı mı kullanılmış yoksa Arapça dilinin özelliğinden dolayı dünyanın göğüne gökler mi denmiş? Ama bazı ayetlerde gök olarak geçiyor. Hangilerinde gök, hangilerinde gökler geçiyor, araştır. (Gökler, güneş ve ay olabilir mi? Ya da tüm gezegenler? Gökler ve yer diyor. Yer dediği dünya mı?)
2. İblis ve şeytan arasındaki fark ne?
3. Şirk ortak koşmak, küfür inkar etmek galiba.
4. Neden özne bazen biz, bazen Allah, bazen ben?
5. İman ettikten sonra inkar etmekten kasıt dinden çıkmak mı, yoksa iman ettiği halde reddetmek mi?
ALAK (1-2)
Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı "alak"dan yarattı. (araştır)
MÜDDESSİR (26-31)
Ben onu Sekar'a (cehenneme) sokacağım. Bilir misin sen, nedir o sekar?Ne geriye bir şey kor, ne bırakır. Durmadan derileri kavurur.Üzerinde ondokuz (melek) vardır.Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istedi?" desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir. (19 sayısının gizemi) (Durmadan derileri kavurur cümlesini Edip yüksel "insanlar için bir göstergedir" olarak çevirmiş ve bana daha mantıklı geldi bu çeviri, Arapçasına bakınca)
TEKVİR (27-29)
O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür. Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (dürüst davranan herkes inanmak zorunda)
FECR (1-5)
Andolsun Fecre , on geceye , çifte ve teke, (her şeyi karanlığı ile) örttüğü an geceye.Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin (değeri) vardır. (on gece nedir)
KEVSER (1-2)
Kuşkusuz, biz verdik sana Kevser'i/iyilik, bereket, mutluluk, güzellik, soy ve aydınlığın tükenmezini. O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.(Kur'an'da namaz ve kurban var mıdır. Furkan 64'ten anlıyoruz ki namaz vardır.)
MA'UN (1-3)
Dini yalanlayanı gördün mü? İşte, öksüze kötü davranan odur. Yoksulları doyurmaya da yanaşmaz. (dini yalanlayan herkes böyle mi olmalı, yoksa belli birinden mi bahsediliyor? )
NECM (1-4)
Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. (Demek ki şeytan ayetleri diye bir şey olamaz)(Yıldızların battığını söylemek hata mı? Yoksa Arapça'daki kullanım mı böyle?) (Necm parça parça anlamına da geliyormuş. Hevâ ise inmek anlamında imiş. Bence ayetin anlam bütünlüğü açısından da bu anlam daha iyi)
NECM (31)
Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. Fenalıkta bulunanları yaptıkları ile cezalandıracaktır ve güzellikte bulunmuş olanları da daha güzeli ile mükâfaatlandıracaktır.
NECM (33)
Şimdi (îmandan) dönen, (malından) biraz (ını) verip de gerisini sert kaya gibi elinde tutan adamı gördün mü? (inanmayanlar iyilik yapmaz demiyor, yaptığı iyilikleri yetersiz görüyor)
NECM (62)
Haydi Allah'a secde edip O'na kulluk edin!
ABESE (1-10)
Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.
Ne bilirsin, belki de o arınacak
Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.
Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;
Sen, ona yöneliyorsun.
(İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne!
Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. (Peygamber kusursuz değildir.)
ŞEMS (1-3)
Güneşe ve onun aydınlığına andolsun,
Onu izlediğinde Ay'a andolsun, ("Ona tabi olduğunda", "ona uyduğunda" diye çevirenler de var. Güneş sistemine dahil olmasından bahsediyor olabilir mi? Yoksa güneşin ardından ayın belirmesinden mi bahsediyor?)
KIYAMET (7-10)
Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir. (Kimileri "ay tutulduğu zaman" olarak çevirmiş. Fakat ay tutulmasında güneş ve ay bir araya gelmez, aksine aralarına dünya girer.)
KIYAMET (37)
Kendisi atışkan bir meniden değil miydi ? Sonra kan pıhtısı (alak) oldu derken Allah, onu yaratıp biçimlendirerek düzene koydu. Derken ondan dişi ve erkek çiftler meydana getirdi.
KAF (1-2)
Kaf. Şanı yüce, ilahî cömertlikle dolu Kur'an'a yemin olsun ki, iş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "Acayip şey bu!" (Kaf ne anlam ifade ediyor? Diğer surelerin başındaki harfler ne anlam ifade ediyor?)
KAF 38
Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
KAF (39-40)
O hâlde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et.
Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O'nu tespih et. (namazı mı kastediyor? namaz kaç vakit?)
TARIK (1-3)
Gökyüzüne ve târıka (sabah yıldızına) yemin ederim. Târıkın ne olduğunu nereden bileceksin? (O, karanlığı) delen yıldızdır. (Tarıkla kast edilen hangi yıldız? Nereden bileceksin dedikten sonra açıklanırdı hep, bu ayette neden açıklanmamış Tarık'ın ne olduğu?)
TARIK (5-8)
İnsan neden yaratıldığına bir baksın! Atılan bir sudan yaratıldı. (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar. İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir. (Kaburga kemiği olarak çevirenler de var. Hangi çeviri doğru? Ve göğüs doğru ise hatalı değil mi bu ayet?)
KAMER (17)
And olsun ki biz, Kur'ân'ı ibret ve öğüt için kolaylaştırdık. Öğüt ve ibret alan var mıdır? (Bazen Kur'an'da mucize olarak verilen örnekleri basit bulabiliyoruz, belki de bu yüzdendir.)
SAD (21-26)
Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi.
Hani Dâvûd'un yanına girmişlerdi de Dâvûd onlardan korkmuştu. Onlar, "Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet" dediler.
İçlerinden biri şöyle dedi: "Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver" dedi ve tartışmada beni bastırdı."
Davud dedi ki: "Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır." Dâvûd bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah'a yöneldi.
Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.
Ona dedik ki: "Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır."
(Bu ayetler hakkında uzun süre önce Sidre ile konuşmuştuk, onun fikrinden faydalandım bu ayetleri düşünürken. Davut burada gereksiz, ve hatta yersiz şekilde merhametli davranıyor. Merhameti önyargılı davranmasına sebep oluyor ve işin iç yüzünü araştırmasını engelliyor. Ve Allah merhameti de "nefis arzusu" olarak adlandırıyor. Yani merhamet de yanlış kullanılabiliyor ve yanlış hükmetmeye sebep olabiliyor. Acaba gereksiz miktarda merhametli olduğumuz için Allah'ın merhametini yanlış mı değerlendiriyoruz? Allah'ın insanları cezalandırmasına engel olmayan miktardaki merhametine ölçülü bir merhamet gözüyle mi bakmalıyız?)
SAD (71-85)
Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: "Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım."
"Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin."
Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler.
Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
Allah, "Ey İblis! "Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?" dedi.
İblis, "Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın" dedi.
Allah şöyle dedi: "Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun."
"Şüphesiz benim lanetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir."
İblis, "Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver" dedi
Allah şöyle dedi: "Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin."
İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım" dedi.
Allah şöyle dedi: "İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum:"
"Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım."
ARAF (35-36)
Ey Âdem'in evlatları! Size her ne zaman içinizden benim âyetlerimi beyan edip açıklayan resuller gelir de, kim onlara karşı çıkmaktan sakınır, nefsini ıslah ederse artık onlara hiç bir korku yoktur, onlar asla üzülmezler de. Âyetlerimizi yalan sayanlar ve onları kabule tenezzül etmeyenler ise, işte onlar cehennemliktirler. Hem de orada ebedî kalacaklardır. (Demek ki Muhammed'den sonra da elçiler var. "halidûn" kelimesi kullanılmış, bu "sonsuza kadar" mı demek?)
ARAF (143)
Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr'a) gelip Rabbi de ona konuşunca, "Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım" dedi. Allah da, "Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin." dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, "Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah'ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim" dedi. (Allah'ı maddi olarak görmek için Dünya'daki varlıklar ve bizim sınırlarımız yetersiz kalıyor. İsrailoğulları'ndan inananların ilki mi?)
ARAF (147)
Âyetlerimizi ve Âhiret'e kavuşmayı yalanlayanlar var ya, onların amelleri boşa gitmiştir. Onlar ancak, amel edegeldiklerinin karşılığıyla cezalandırılırlar. (Kafirlerin amellerinin boşa gitmesinden kasıt yaptıkları iyiliklerin Allah katında bir anlamı olmaması değil; yaptıkları kötülüklerin yanlarına kar kalmaması ve bunlardan dolayı ceza görecek olmaları)
ARAF (157-158)
Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. De ki: "Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sâhibi olan, kendisinden başka tanrı bulunmayan, yaşatan, öldüren Allâh'ın Elçisiyim. Gelin Allah'a ve O'nun ümmi peygamberi olan Elçisine inanın -ki o (peygamber) de Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır- O'na uyun ki doğru yolu bulasınız!" ("De ki" lafından anlıyoruz ki Muhammed'den bahsediliyor. Ümmi ne demek? Tahsili olmayan anlamına geldiği söyleniyor.)
ARAF (172-173)
Hani Allah Âdem oğullarından (onların) sırtlarından soylarını alıp, onları kendilerine karşı şâhid tutmuştu da: «Rabbiniz değil miyim?» (buyurmuştu). Onlar da «Evet şahidiz» diye cevap vermişlerdi. Bu da Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu dememeniz, ya da «babalarımız daha önce Allah'a ortak koşmuşlardı, biz ise onlardan sonraki soy idik; haksız ve boş bir düzen kuranların yaptığından dolayı bizi helak mı ediyorsunuz?» dememeniz içindir.
ARAF (179)
Biz cehennem için cinlerden ve insanlardan öyle kimseler yarattık ki onların kalpleri vardır ama bu kalplerle idrâk etmezler, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. Hasılı onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da şaşkındırlar. İşte asıl gafil olanlar onlardır. (Kalbin idrak etmede payı var mıdır?)
ARAF (189)
Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah'a, "Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız" diye dua ederler.
CİN (8-9-10)
Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk. Biz eskiden, onun, dinlemek için oturulan yerlerinde otururduk. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev/ışık bulur. (Demek ki cinler gelecekten haber veremez)
YASİN (5-6)
Kur'an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. (Ataları uyarılmamış ilkel kabileler var günümüzde. Dinden, ve hatta birçok şeyden bihaberler. Onlara neden uyarıcı gönderilmiyor? Yoksa Allah'ın derdi iman etmeyenlerle değil, iman etmeyip kötü işler yapanlarla mı?)
YASİN (36)
Toprağın verdiği her türlü ürünü, insanların bizzat kendilerini ve hakkında (henüz) bilgi sahibi olmadıkları şeyleri çift çift yaratan Allah ne yücedir!(Her şeyden çift çift mi var?)
YASİN (38-39)
Güneş de; kendisine mahsus bir müstekarr için cereyan ediyor, o işte o azîzi alîmin takdiridir (Arapça'sında da müstekarr kullanılmış. Osmanlıca sözlüğe göre bu kelimenin anlamı: Karar bulan, bir yerde sabit ve sakin olan. Kararlı. Karargâh. Durulan yer. Güneşin havada göründüğü noktaları durak diye düşünebiliriz. Güneşin farklı konumlarda görünmesinin sebebi de dünyanın hareketidir, Güneş'in değil.)
Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.(Arapça'sında da menzil kelimesi kullanılmış. Menzil konak/durak yeri demek.)
YASİN (68)
Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı? (Bu ne demek? Yaşlanmayı mı kastediyor?)
FURKAN (27-28-29)
O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: "Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!". "Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!". "Andolsun, Kur'an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir." (Demek ki insanlar da şeytan olabiliyor)
FURKAN (32)
İnkâr edenler, "Kur'an ona bir defada toptan indirilseydi ya!" dediler. Biz, Kur'an'la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk. (Bunu ben de diyorum bazen )
FURKAN (53-54)
Birinin suyu tatlı ve iç açıcı, ötekinin ki tuzlu olan iki denizi birbirine katan O'dur. İkisinin arasına bir engel, aşılmayan bir sınır koymuştur. Sudan bir insan yaratıp da ona bir soy ve hısımlık getiren O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.
FURKAN (61)
Ne yücedir o ki Semâda burclar yapmış, hem içlerinde bir kandil, bir de nûrlu bir ay asmış (Burç "aşikar şey" anlamına geliyormuş aslında. Bu ayette sirac ve münir kelimeleri kullanılıyor, bunların ayrı kullanılması ilginç. Sirac ışık kaynakları için kullanılıyor (mum, kandil, fener vs.), münir ise ışık veren, parlak anlamlarında kullanılıyor Osmanlıca sözlüğe göre. Yani güneşin ışık kaynağı olup, ayınsa sadece parlaması şeklinde bir ayrım olabilir gerçekten de)
FURKAN (63)
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler.(Bu ayet, Müslümanların Allah tarafından karşılarına çıkan her kafirin kafasını kesme öğüdü aldığını söyleyen kafirlere gelsin )
FURKAN 77
(Ey Muhammed!) De ki: "Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak." ("Du'ânız (ibâdetiniz) olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın" diye çevirenler de var.)
FATIR 9
Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir. (Bulutların rüzgarla hareket ettiği gözlenebilir mi? Gözlenebilir gibi geliyor ama emin olamadım.)
FATIR 11
Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.
FATIR 22
Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin.
FATIR 31
Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekileri tasdik eden hak bir kitaptır. Allah, kullarından haberdardır, onları görür. (Demek ki Kur'an'da önceki kitaplardan hükümler yer alıyorsa o hükümler hala geçerlidir.)
FATIR 36
İnkâr edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız. ("Aşırı giden nankörleri", "azılı kafirleri" şeklinde çevirenler de var. Acaba sadece kötülükleri çok olan kafirler mi cehennemde sürekli kalıyor?)
FATIR 41
Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah'ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın. (Bakara 106 ile çeliştiğini söylüyorlar. Oysa bu ayetin Arapçasında sünnet kelimesi var; Allah'ın kanununda değişiklik bulamazsın değil, sünnetinde (uygulamasında) bir değişiklik bulamazsın diyor. Çeviri hatalı. Ve kast ettiği şey kafirlerin cezalandırılmasının değişmemesi. Öncekiler nasıl cezalandırıldıysa siz de cezalandırılacaksınız diyor. )
MERYEM 69-72
Andolsun Rabbine, Biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.
Sonra, her bir gruptan Rahman (olan Allah)a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız.
Sonra Biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz.
Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.
Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz.
(Acaba herkes cehenneme gidecek ve tevbe etmediği, devam ettirdiği günahları karşılığında cezalandırıldıktan sonra oradan kurtarılıp cennete mi alınacak? Ayrıca kafirler arasından sadece zalim olanların cehennemde bırakılacağı gibi bir sonuca varılabilir mi?
TAHA
1: Ta Ha. (Ta ha ne demek?)
4: (Kur'an) yeri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından peyderpey indirilmiştir. (Kur’an parça parça inmiş. Surenin sonlarında da (114. ayette) Kur’an tamamlanmadan onu okumakta acele etme diyor. Demek ki Kur’an’daki ayetler nesh edilmemiştir. Ama peygamber halka okumayacaksa Bakara 214’te niye gelecekten haber veriyor?)
12: Benim ben, senin Rabbin! Hadi, pabuçlarını çıkar; sen kutsal vadide, Tuva'dasın. (Demek ki İslam’a göre kutsal mekanlar var. Hatta burada ayakkabı çıkartılmış.)
15: Çünkü Kıyamet mutlaka gelecektir; Ben hemen hemen onu gizliyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.
20-21: Onu hemen yere attı. Bir de ne görsün, hızla sürünen bir yılan değil mi! Tut onu! Korkma, Biz onu eski haline çevireceğiz! buyurdu. (Musa’nın asasından bahsediliyor.)
22-23: "Sana büyük mucizelerimizden birini daha göstermemiz için elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın."
37-38-39: «Andolsun ki biz sana diğer bir zamanda, anana vahyolunacak şey'i ilham etdiğimiz vakıtda da lutf etmiş ve (kendisine): — Onu tabuta koy da denize at ki deniz onu kıyıya bıraksın, onu benim de, kendisinin de düşmanı olan biri alacak diye (emreylemişdik). Sana karşı (Ey Musa) gözümün önünde yetişHani kız kardeşin gezinip; Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?" demekteydi. 40:Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa." dirilmen için kendimden bir sevgi bırakmışdım. (Musa’nın annesine de vahiy gelmiş.)
43-44: İkiniz birlikte doğruca Firavun'a gidin; çünkü o gerçekten her türlü ölçüyü aşmış bulunuyor! Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt alır veya korkar. (Firavun’a, ölçüyü aşmış birine karşı bile yumuşak söz söylemek öğütleniyor.)
55: Sizi topraktan yarattık; oraya döndüreceğiz ve oradan tekrar sizi çıkaracağız.
69: "Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun. Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez."
77: Andolsun, biz Musa'ya vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan."
94: Hârûn: "Ey anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme. Şüphesiz ben, İsrailoğullarının arasını açtın, sözüme uymadın demenden korktum" dedi. (Musa kardeşi Harun’a şiddet uyguluyor.)
96: O da: Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç (toprak) alıp onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi. (Bu elçi Cebrail mi, Musa mı? Ve büyü mü yapıyor burada Samiri?)
103-104: Aralarında birbirlerine "(Dünya'da) sadece on (gün) kaldınız" diye gizli gizli konuşacaklar. Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz. O vakit içlerinden en aklı başında olanları, "Siz sadece bir gün kaldınız" diyecektir.
109: O gün rahmânın izin verdiği ve sözünden hoşnût olduğu kimseden başka hiçbir fert şefâat de edemez. (Demek ki Kur’an’da insanların şefaati var)
114: Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur'an'ı okumakta acele etme. "Rabbim! İlmimi arttır" de. (Aslında buradan şu anlaşılabilir: Kur’an bir bütündür. Hepsini okumadan kendini ilim sahibi sanma)
116-121: Bir zaman biz meleklere: Âdem'e secde edin! demiştik. Onlar hemen secde ettiler; yalnız İblis hariç. O, diretti. Bunun üzerine: Ey Âdem! dedik, bu, hem senin için hem de eşin için büyük bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra yorulur, sıkıntı çekersin! Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak. Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın. Derken şeytan onun aklını karıştırıp «Ey Âdem! dedi, sana ebedîlik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi?» Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi olup yolunu şaşırdı. (Burada ebedilik ağacından kasıt soyun devam etmesi olabilir. Onları cinselliğe yönlendiriyor. İlişkiye girdikleri için ayıp yerleri görünüyor)
123: Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. (Hepinizden kasıt kadınlar, erkekler ve şeytan mı? İnsanlar ve şeytan mı? 122. ayette Allah Adem’i affediyor. Buna rağmen dünyaya yolluyor onu. Demek ki bu bir ceza değil. Peki niye yolluyor?)
130: O halde onların dediklerine sabret, güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gece saatlerinde de gündüzün uçlarında da tesbih et ki, hoşnutluğa eresin. (Namaz mı bu? Kaç vakit?)
VAKIA
13-14: Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden. (Cennete her girenden değil, imanı ileride olanlar cennetliklerden bahsediyor.)
22-23: Ve iri gözlü huriler, saklı inciler gibi. (“Ve hûrun în” İri gözlü huriler olarak çevrilmiş ama hûr yiyecek şey, în mağara anlamına da geliyor. Mağara yiyecekleri gibi bir şeyi mi kast ediyor acaba?
Bir önceki ayette de zaten cennette kuş eti verileceğinden bahsediyor. Ama 35. ayette bakire olduklarından bahsediliyor
)
26: Ancak «selâm !. Selâm !.» sözü işitilir. (Selam demek yeterli, selamın aleyküme gerek yok. Bu da bunun kanıtıdır
)
35-40: Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık. Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık. Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir. (Dünya’da yaşayan kadınların bazılarını huri olarak yaratıyor :S )
75-76: Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir. (Bunu nedense peyderpey inene yemin ederim diye çevirenler de var. Yıldızların yerinin sabit olduğunu mu vurguluyor? Gözlemle bilinecek bir şey değil mi bu? Bazılarınınki değişiyor mu?)
(77-79) Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur'an'dır. Ona ancak temizlenenler dokunabilir. (Maddi temizlik mi manevi mi? Ayrıca korunmuştan kasıt kirden korunmak mı acaba?)
ŞUARA (Taha’da anlatılan Musa’nın asası ile ilgili olaylar bunda da çok çok benzer şekilde var)
1: Ta Sin Mim
2: Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir. (Mübin apaçık olarak çevrilmiş ama hakikati açıklayıcı olarak çevirenler de var. İkincisi daha mantıklı geliyor. Apaçık bir kitap değil çünkü. Ama 30. ve 97. ayetlerde mübin kelimesi kullanılmış tekrar. Ve oralarda apaçık anlamında olduğu belli.)
100: Artık bizim için ne bir şefaatçi var… (Şafiin kelimesi şefaatçi olarak çevrilmiş. Şifa olacak kişiler anlamında olamaz mı? Kimse cehennemde yanmamıza derman olamaz gibisinden)
196-197: O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır. Onu, İsrâiloğullarının bilginlerinin bilmesi de bir delil değil miydi onlara? (“O”dan kasıt Kur’an’ın gönderileceğinin bilgisi mi, yoksa Kur’an’ın içeriği mi?)
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi. (Kendi dillerinde indirsek de inanmazlardı mı diyor?)
200-201: İşte öylece onu (küfrü) günahkârların kalplerine sokmuşuzdur. O pek acılı azabı görünceye değin ona (Kur'an'a) imân etmezler.
(208-209) Uyarıcılar göndermediğimiz hiçbir ülkeyi helak etmedik. Hiçbir zaman zulmedici olmadık. (Bizim de uyarıcılarımız var mı şu anda?)
NEML
1: Tâ-Sîn. Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir kitabın âyetleridir. (Bu harflere rağmen apaçık denmiş. Uğraşırsak harflerin mesajını anlarız demek ki???)
15-19: Andolsun ki biz Dâvuda ve Süleymana ilim vermişizdir. (Bundan dolayı) onlar: «Bizi mü'min kullarının birçoğundan üstün kılan. Allaha hamd olsun» dediler. Süleyman Dâvuda mîrascı oldu. Dedi ki: «Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi. Bize her şeyden (behre) verildi. Şübhesiz ki bu, apaçık bir üstünlüğün ta kendisidir». Süleyman'ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı. Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler" dedi. Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: "Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!" (Mucizelerin bilime uygun olmayabileceğinin, metafizik olduğunun kanıtı. Hasan Basri Çantay meaine göre bu karınca dişi. Neden bu ayetteki dişi karıncaya vurgu yapılmıyor da ankebuttaki dişi örümceğe vurgu yapılıyor?)
20-21: Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?" "Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim." (Neden bu kadar acımasız?)
34-37: (Kraliçe Belkıs) şöyle dedi: "Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hâle getirirler. İşte onlar böyle yaparlar." "Ben onlara bir hediye gönderip, elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım." (Elçilerin sözcüsü) Süleyman'ın huzuruna gelince, Süleyman ona şöyle dedi: "Siz beni mal ile desteklemek (ve böylece etkilemek) mi istiyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz." "Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız." (Belkıs'ın alttan almasına karşı tehdit ediyor. Tek suçları güneşe tapmak????)
61. Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Hayır, onların çoğu bilmiyor!
62. Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! (Ne anlamda halifeyiz?)
63. Yahut karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir.
82. (Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler.
84. - Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?
88: Dağları görürsün de yerlerinde durduğunu sanırsın. Oysa onlar bulutlar gibi geçip giderler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın yapısıdır. O, yaptıklarınızdan haberdardır. (Dağların geçip gitmesinden kasıt hareket etmesi değil. herkes boynunu büker o gün, yıkılmaz sandığın dağlar bile geçip gider diyor. Önceki ve sonraki ayette kıyametten, ahiretten bahsediyor. Ortada dağların hareketli olmasını söylemesi anlamsız.)
KASAS SURESİ
1: Tâ-Sîn-Mîm.
2: Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir kitabın âyetleridir.
15-17: Mûsâ, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, "Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır" dedi. Mûsâ, "Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet" dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. "Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım" dedi. (Tarafsız davranmamaktan mı bahsediyor)
18-19: Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsâ da ona, "Belli ki sen azgın bir kimsesin" dedi. Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, "Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun" dedi. (O zaman niye o kişiye arka çıkmaya devam ediyor? Bir şey anlamadım
)
27-28: Şu'ayb, "Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın" dedi. Mûsâ, şöyle dedi: "Bu, seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husûmet yok. Allah, söylediklerimize vekildir."
47-48: Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, "Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik. Onlara katımızdan gerçek gelince, "Mûsâ'ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi" dediler. Onlar daha önce Mûsâ'ya verilen (mucize)leri inkâr etmemişler miydi? Onlar, "İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor" dediler. "Biz hepsini inkâr ediyoruz" dediler. (Ama onların böyle yapmasının ceremesini niye biz çekiyoruz?)
49-50: De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur'an'dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım." Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah'tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez. (Hakikaten toplumun iyileşmesi için bir dinin olmasından daha iyi bir yol var mı? Çünkü din olmayınca insanların birçoğu kötülükten çekinmiyor)
59: Hem rabbın memleketleri, ana noktasında kendilerine âyetlerimizi okur bir Resul göndermedikçe helâk edici değiller, hem de biz o memleketleri hep ahalisinin zulümleri halinde helâk etmişizdir.
İSRA SURESİ
2: Mûsa'ya da kitap verdik ve benden başka bir vekil edinmeyin diye, onu İsraîloğulları için bir hidayet rehberi kıldık. (Allah bizzat mı konuşuyor Kur'an'da?)
4-: Biz, Kitap'ta (Tevrat'ta) İsrailoğullarına, "Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz" diye hükmettik. Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va'd idi. Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis'e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik.) Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır.
12: Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip gündüzün ayetini gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
16: Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman oranın devletlilerine (ileri gelenlerine) emrederiz; onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur! Artık onu yerle bir ederiz.
23-24: Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı."
26-29: Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Şüphe yok ki, saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle. Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.
33: Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. (Meşru ölçüler nedir? Kısasla ilgili diğer ayette mi veriliyor bu ölçü?)
36: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
44: Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah'ı tespih ederler. Her şey O'nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm'dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
46: Kur'an'ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur'an'da (ibadete lâyık ilâh olarak) sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar.
55: Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd'a da Zebûr'u verdik.
59: Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz. Bu ayetteki dişi deveye de vurgu yapılmıyor ama ankebuttaki dişi örümceğe vurgu yapılıyor?)
61-62: Hani meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin" demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, "Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?" demişti. Yine demişti ki: "Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım."
64: "(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun." Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez.
65: «Şüphesiz benim kullarım var ya, senin için onların üzerinde bir hâkimiyet yoktur. Vekil olarak da Rabbin kâfidir.»
70: Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.
71: Bütün insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla. (O gün) her kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar.
77: Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimiz için de (izlediğimiz) yol buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir değişme göremezsin.
78: Ey Muhammed, güneşin batmaya yöneldiği andan, gece kararıncaya kadar namaz kıl, sabahleyin Kur'an okumayı da ihmal etme. Çünkü sabahleyin okunan Kur'an'ı izleyen (melek)ler vardır.
79: Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceği umulur. (78 ve 79. ayetlerde namaz kılmak, dua etmek, Kur'an okumak birbirine girmiş. Hangisi doğru?)
85: Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir."
93: Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız. De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?"
97: Allah, kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, böyleleri için O'nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Cehennemin ateşi dindikçe, onlara çılgın ateşi artırırız. (Bu surenin 18 ve 19. ayetlerinde, dünyayı isteyene dünyanın, ahireti isteyene ahiretin verildiği söyleniyor. Yani Allah'ın birilerini doğru yola iletmesi ya da saptırması, kendi isteklerinden dolayıdır.)
106: Biz Kur'an'ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.
110-111: De ki: "(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut. "Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah'a mahsustur" de ve O'nu tekbir ile yücelt. (Yardımcıya ihtiyacı yoksa melekler niye var? Gerçi melekler de kendi kudretinin bir sonucu)
YUNUS
1: Elif, Lâm, Râ. Bunlar hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.
3: - Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip çeviren Allah'tır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
5: O Allah'dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti. Allah bunu hak olarak yarattı. O, bilecek olan bir kavim için âyetlerini ayrıntılı olarak açıklar. (Güneşe ışık, aya nur demesinin sebebi var mı? Ayrıca bunu tüm kavimler bilmez, ileride anlarlar gibi bir ima mı var en sonda?)
13-14: Andolsun, sizden önceki nice nesilleri peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri hâlde (yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız. Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık. (halife, öncekinin yerine geçen demek sözlükte)
19: İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.
38: Yoksa onu (Muhammed kendisi) uydurdu mu diyorlar? De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah'tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. (Bir tane bile benzer sure yazamayacağımız çok iddialı bir cümle. Her surede matematiksel bir sistem gibi bir mucizevilik olmalı o zaman. Kısacık Kevser suresinde bile)
47: Her ümmet için bir Resul vardır, o Resulleri geldiği vakıt aralarında adâletle huküm verilir, hiçbirine zulmedilmez.
59: De ki: "Allah'ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?" De ki: "Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"
74: Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.
92: Senden sonrakilere (ibret ve öğüt alınacak tarihî) bir belge olmak için bugün senin bedenini kıyıya yüksekçe bir yere atacağız. Çünkü insanların çoğu bizim âyetlerimizden cidden gafildirler. (Firavun'un bedeni)
93: Andolsun ki biz, İsrâîl oğullarını çok güzel bir yurda yerleşdirmişizdir. Onlara en temiz (ni'met) lerimizden rızıklar vermişizdir. Fakat kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilâfa düşmediler (de ondan sonra ihtilâfa başladılar). Şüphesiz Rabbin, aralarında ihtilâf etmekde oldukları şeyler hakkında kıyaamet günü hükmünü verecekdir. (Ne ilmi geldi onlara?)
94: Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitab'ı (Tevrat'ı) okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma!
98: Yûnus'un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! (Yûnus'un kavmi) iman edince, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık.
99-100: Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü'min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın? Allah'ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir. (Niye bunu dilemiyor? Hak etmedikleri için mi?)
HUD
1-2: Elif Lâm Râ. Bu Kur'an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) "Şüphesiz ben size O'nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim."
6: Ve mâ min dâbbetin fil ardı illâ alallâhi rizguhâ ve yağlemu mustegarrahâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbim mubîn. (Dabbe yürüyen, kımıldayan, canlı, debelenen olarak çevrilmiş)
7. Gökleri ve yeri altı günde yaradan O'dur. O zaman Arş'ı su üzerinde idi. (Bu kâinâtı yarattı) Ki, hanginizin daha güzel iş yaptığınızı denesin. Böyle iken yine sen: "Öldükten sonra diriltileceksiniz" desen, inkâr edenler, mutlaka: "Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir." derler.
17: Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur'an) ve bir de ondan (Kur'an'dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ'nın kitabı (Tevrat) desteklemektedir. İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Gruplardan her kim onu inkâr ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar. (Niye İncil'in lafı geçmiyor? Hep Tevrat geçiyor destekleyici olarak)
40. Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: «(Canlı çeşitlerinin) her birinden birer çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!» Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.
48. Ona denildi ki: "Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak." (Nuh, her ümmetten mi birer çift alıyo yanına acaba üresinler diye? Ama her ümmetten yalnız 1 çift mi iman ediyor
49. - İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınanların olacaktır. (gayb insanlar tarafından "gelecek" anlamında kullanılıyor. hatalı kullanım)
64. "Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah'ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah'ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar."
78-81: (Lûtun) kavmi, kendisine doğru (soluk soluğa) koşarak yanına geldi. Onlar daha evvelden kötülükleri işlemiye alışmış kimselerdi. (Lût): «Ey kavmim, dedi, işte kızlarım. Sizin için onlar daha temizdir. Artık Allahdan korkun, beni müsâfirlerimin içinde küçük düşürmeyin. İçinizde aklı başında bir adam da yok mu sizin»? Onlar, "İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun" dediler. Dedi ki: "Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim." Konukları şöyle dedi: "Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna. (Onu bırak.) Çünkü onların (kavminin) başına gelecek olan azap, onun başına da gelecektir. Onların azabla buluşma zamanı sabahtır. Sabah yakın değil midir?!" (Bunlar sapık ya da kötü kişilerse neden kızlarını onlara vermek istiyor?)
114: Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. (gündüzün iki tarafı nedir?)
116: Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular. (herkes sorumlu yeryüzündeki bozgunculuktan)
YUSUF
1: Elif, Lâm, Râ. bunlar işte âyetleridir sana o mübîn kitabın
2: Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
22: Olgunluk çağına erişince, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız. (olgunluk çağı ne zaman?)
109: Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (yeryüzünde dolaşıp nasıl akıbetlerini öğrenebiliriz ki? kulaktan dolma bilgiyle mi?)
HİCR
1: Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın âyetleridir.
22: Biz aşılayıcı rüzgârlar gönderdik. Gökden de su indirib onunla sizleri sıvardık. Bunların hazinedarları da siz değilsiniz.
26-27: Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.
28-29: Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.
36: İblis: "Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver" dedi. (Demek ki zaten bir yeniden diriltme, ve belki bir imtihan olacaktı da; şeytan bir zorluk olarak eklendi? Ya da Arapça'nın dil özelliğinden dolayı mı cümle böyle kurulmuş? Onları tekrar dirilt, bana bu süre içerisinde mühlet ver mi demek istiyor?)
74-79: Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. Elbette bunda düşünce ve anlayışı olanlara deliller vardır. O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor. Şüphe yok ki bunda, inananlar için bir delil var. "Eyke" halkı da şüphesiz zalim idiler. Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu'ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.
87: Andolsun ki, biz, sana, (her namazda) okunup tekrarlanan yedi âyeti (Fâtiha sûresini) ve şu büyük Kur'ân'ı verdik.
ENAM
9: Eğer meleklerden bir peygamber gönderseydik onu insan kılığında gönderecektik. O zaman da kâfirleri şimdiki yanılgılarının aynısına düşürmüş olurduk.
38: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. (onlar da mı imtihana tutuluyor?)
68: Âyetlerimiz hakkında alay yollu söz edenleri gördüğün zaman, kendilerinden yüz çevir, yanlarında oturma; tâ ki, Kur'an'dan başka bir söze dalarlar. Eğer onlardan yüz çevirme işini, Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra hemen kalk da, o zalimler kavmi ile beraber oturma.
75-78: İşte böylece biz İbrahim'e kesin bilgi edinenlerden olsun diye göklerin ve yerin melekûtunu (yaratılışındaki düzen, denge, plân ve bazı kanunların işleyişini) gösteriyorduk. Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. "İşte Rabbim!" dedi. Yıldız batınca da, "Ben öyle batanları sevmem" dedi. Ay'ı doğarken görünce de, "İşte Rabbim!" dedi. Ay da batınca, "Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum" dedi. Güneşi doğarken görünce de, "İşte benim Rabbim! Bu daha büyük" dedi. O da batınca (kavmine dönüp), "Ey kavmim! Ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım" dedi.
91: Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Çünkü, "Allah, hiç kimseye hiçbir şey indirmedi" dediler. De ki: "Mûsâ'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça parça kâğıtlar hâline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz; (kendisiyle) sizin de, babalarınızın da bilmediği şeylerin size öğretildiği Kitab'ı kim indirdi?" (Ey Muhammed!) "Allah" (indirdi) de, sonra bırak onları, içine daldıkları batakta oynayadursunlar. (Deizm mi bu?)
98: O, sizi bir tek candan yaratandır. Sonra (sizin için) bir karaar yeri, bir de emânet yeri (vardır). Biz iyi ve ince anlayacak zümrelere âyetlerimizi hakıykaten açıkça bildirdik.
99: - O, gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik meydana getirir ve o yeşil bitkilerden, üst üste binmiş taneler, -hurma ağacının tomurcuğunda da aşağıya sarkmış salkımlar- üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız: (Her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı. Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah'ın varlığını gösteren) ibretler vardır. (Kimyasal tepkime?)
115: Rabbinin kelimesi (Kur'an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
116: Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.
123-124: İşte böyle, her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar. Onlara bir âyet geldiği zaman, "Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız" derler. Allah, elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin bir azap erişecektir.
128: Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir: "Ey cin topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız." Onların insanlardan olan dostları, "Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık" diyecekler. Allah da diyecek ki: "Allah'ın diledikleri (affettikleri) hariç, içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir." Ey Muhammed! Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. (cinler de saptırıyor)
146: Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz. (sadece onlara mı haram? haksızlık değil mi)
156-157: "Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik" demeyesiniz, yahut, "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" demeyesiniz, diye bu Kur'an'ı indirdik. İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah'ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir? İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.
158: (Ey Muhammed!) Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi gözlüyorlar? Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. De ki: "Siz bekleyin. Şüphesiz biz de bekliyoruz." (kesin delil görmeden iman etmemiz mi isteniyor)
SAFFAT
5: Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi'dir, doğuların da Rabbi'dir.
6-10: Şüphe yok ki biz, yakın göğü ziynetlerle bezedik. Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder. (yıldızlar hangi katmanda?)
48-49: Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır. Korunmuş yumurtalar gibidir onlar.
69-70: Çünkü onlar, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı. Kendileri de onları izleri üzerinde koşturup duruyorlardı.
(137-138) Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz? (Helak edilen kavimlerin yerlerinden bahsediyor. Nerede bunlar?)
LOKMAN
1-3: Elif lâm mîm. Bunlar, hikmet dolu Kitab'ın; iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş âyetleridir.
10: Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.
14: İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır." (anne-babanın önemi)
15: "Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim."
19: "Yürüyüşünde tabiî ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, şüphesiz eşeklerin sesidir!" (Bu lafı Allah değil, Lokman söylüyor.)
20: Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah'ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır.
29: Görmedin mi Allâh, geceyi gündüzün içine sokuyor; gündüzü gecenin içine sokuyor. Güneşi ve ayı, emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Ve Allâh yaptıklarınızı haber almaktadır. (yörüngeden bahsetmiyor ki)
SEBE
2: Allah, yere gireni, yerden çıkanı; gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O, çok merhamet edicidir, çok bağışlayıcıdır. (ateşin yükselmesini mi, su buharını mı kastediyor)
12: Süleyman'ın emrine de rüzgâr verdik: (Hz. Süleyman o rüzgârla) sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü de bir aylık yol alırdı. Erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Hem Rabbinin izniyle idaresi altında cinlerden çalışan da vardı. İçlerinden kim emrimizden ayrıldı ise, ona cehennem azabından tattıracağız.
14: Süleyman'ın ölümünü takdir ettiğimiz zaman, onun ölümünü ancak değneğini kemiren bir kurt gösterdi. Yere yıkılınca, cinlerin gaybı (görülmeyeni) bilmedikleri ortaya çıktı. Böyle olmasaydı kendilerini alçaltan azap içinde kalmazlardı.
20-21: Şeytan, onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. İnananlardan bir grup dışında hepsi ona uydular. Oysa şeytanın onlar üzerinde hiçbir hâkimiyeti yoktu. Ancak ahirete inananları, onun hakkında şüphe içinde bulunanlardan ayırt edelim diye (ona bu fırsatı verdik). Senin Rabbin her şey üzerinde hakiki bir koruyucudur.
39: De ki: "Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır."